İzmir ve kültürel miras
Kamusal alan ve toplumsal bellek ilişkisinin yerel yönetimler tarafından özel bir kavrayışa ihtiyacı var. Yerel yönetimlerin hizmet alanları çoğunlukla alt yapı, temizlik, ulaşım gibi temel ihtiyaç ve yaşam akışında aksama yaratmayacak döngüsel çalışmalarla tanımlanarak değerlendiriliyor. Yöneticiler de çalışmalarını topluma anlatırken çoğunlukla kaç km yol yaptığını kaç ton asfalt döktüğünü içeren büyük rakamlar paylaşma hevesindeler. Asal ve yerine getirilmesi zorunlu olan bu hizmetlerin aksamadan yürütülmesi elbette önemlidir. Ancak marifet değildir. Olması gerekeni yapmak başarılı bir yerel yöneticilik olarak görülemez, görülmemeli.
Kamusal alanın halka açık ve eşit kullanıma açık işlevi ne kadar önemliyse kent yaşamına değer katan tüm unsurların korunması da o kadar önemli. Takvim hızla akar, teknoloji her gün yeni bir kolaylıkla gelişirken elbette yaşamı kolaylaştıracak dönüşüm de kaçınılmaz olacaktır. Ancak ne yazık ki bizde genellikle bu dönüşüm topluma faydası için gerekçelerle -kimi zaman öyle anlatılarak- daha çok bir bozulma, yok oluş ve tükeniş getiriyor. Kentsel dönüşüm, sahillerin halka açık olması gibi çalışmalar kentin tarihine, birlikte yaşama kültürüne, geçmişle bağına ve kimliğine ihanete dönüşüyor rant kaynağı olarak pazarlanıyor.
Örneğin ulaşım bahanesiyle doldurulan denizler halkın denizle bağını kopartıyor. Pazar yerleri çirkin beton satıhlara düzen adı altında dönüştürülüyor ve yaz sıcağında sıcak havayı daha da baskılayacak kızgın damlarla örtülüyor. Fayda eziyete dönüşürken inanılmaz bir çirkinlikle doğal, otantik, sempatik ve kültürel doku tamamen kaybediliyor. Elbette her sınıftan insan kıyılardan plajlardan faydalanmalı ancak bu deniz kıyısında temiz makul fiyatlı bir çay bahçesi bile olmayacak demek midir? Bunun bir örneğini kayyum döneminde Urla’da yaşadık. Halkın denize girebileceği uzun sahilin bir bölümünde işletme ruhsatlı ve mütevazı kafeler yıkılınca şemsiye ve şezlong ihtiyacı duyanların denize girebileceği bir alan kalmadığı gibi oraya döşenen plastik çim halı üzerinde kimseye saygı göstermeyen birilerinin çöpleri, kirli çocuk bezleri arasında bir sefalet yaşanıyor. Benzer bir uygulama İstanbul Büyükçekmece sahilinde var. Yaşlılar, çocuklu aileler biraz konfor ihtiyacı olanlar güneşten korumalı, eşyalarını güvende bırakabilecekleri, bir şeyler yiyebilecekleri alanlardan mahrum kaldılar. Turizm geliri ülkemiz ekonomik sorunları için önemli bir kaynak olabilecekken bu tip uygulamalar özellikle sahil kentlerinde turist kaçıran boyutta olabiliyor. Oysa hemen yanı başımızda aynı denizin kıyısındaki birçok turizm cenneti ülkede hem tuvaleti, şezlongu, şemsiyesiyle halk plajları hem farklı kesimlere hitap edebilecek fiyat çeşitliliğinde alanı, yapılaşma kriterleri ve hizmeti denetlenen tesisler bulmak mümkün. Tarihi binaların cephelerine hançerlenmiş ve üzeri tek satıh estetikten uzak kapatmalarla boğulmuş dış mekan uygulamalarına rastlamak mümkün değil. Çoğu gece olduğunda tamamen toplanarak kaldırılan ve daha serin tuttuğu da şüphe götürmeyen kumaş tenteler, şemsiyeler ayrı bir görsel estetik de sağlıyor. Sıcaklar nefes aldırmazken akla gelen ilk örnekler de ihtiyaçlardan çıkmış oldu. Kent kültürü, kent mirası ve kamusal alan kullanımlarının şehir planlamacılar, mimarlar başta........
© Birgün
visit website