Oyun kirlenmişse...
Demokrasiyi, esas itibarıyla "belli kurallar çerçevesinde oynanan bir oyun" olarak kabul edersek, o kurallara ne kadar uyulup uyulmadığı konusu da, "oyunun kalitesi ve sonuçların/skorların ne kadar adil olduğuyla" doğrudan ilişkilidir.
Başka bir deyişle, işin içine "kural ihlâli, şike, hile hud’a vs." girerse, oyun kirlenmiş, sonuçlar da şaibeli hale gelmiş demektir. Aynı bir spor müsabakası, örneğin bir futbol maçında olduğu gibi, düzenleyici otoritenin, sonuca bir tarafın lehine haksız bir müdahalesi ya da kayırması, ya da "gücü elinde bulunduranın, karar vericileri bir şekilde etki altına alma ve bağlama" etkisi işin içine girerse, "skor levhasında" yazılan sonuç tartışmalı, hattâ geçersiz hâle gelir.
Çok partili yaşamın dönemsel yarışması ya da boy ölçüşmesi olan seçimler, işte böyle bir müsabakanın vücut bulmuş halidir.
Avrupa’da "Demir Perde"nin yıkılışını takiben yeni oluşturulan Venedik Komisyonu, işte "Demokrasiye (Avrupa tipi burjuva demokrasisine) yeni adım attığı varsayılan eski "zayıf demokrasilerde" anayasal sistemlerin ve tabii ki seçimlerin adil ve sağlıklı, en önemlisi şeffaf işlediği rejimlerin oluşturulması amacıyla kurulmuştur.
Belirli aralıklarla toplanan Komisyon’un "Venedik Kriterleri" diye de anılan ölçütleri arasında seçimlerin icrasına yönelik yönelik esaslar da vardır.
Bunlar, esas olarak seçme ve seçilme hakkı konusundaki eşitlik, anayasal özgürlüklerin adil biçimde kullanılması, seçim döneminde propaganda özgürlüğünden herkesin eşit biçimde yararlanabilmesi, kamu gücünü elinde bulunduran otoritenin bu "adaleti ve eşitliği sağlamak için gereken önlemleri alması" gibi esaslardan söz ediyoruz.
Türkiye’ye baktığımızda, geçmişte sağ iktidarların (zaten sol ne zaman iktidar oldu?) elindeki kamu kuvvetiyle bu "eşitlik........© Birgün
visit website