Ne seninle ne de sensiz
Ayla Algan’ın bir şarkısıyla girelim söze. “Aşk mı bu?” sorusuyla başlayan şarkısında “Ne senle ne de sensiz yaşanır / gören bizi mutlu sanır ” diyen sevgili Ayla’nın tiyatrodan müziğe ve sinemaya uzanan muhteşem kariyeri içinde “Karanlıkta Uyananlar” gibi toplumsal sorunlara değinen filmlerin yanı sıra, kadın-erkek ilişkisine farklı açılardan bakan filmler de vardı. Atıf Yılmaz’ın “Ah Güzel İstanbul”u ve Işıl Özgentürk’ün Sevgi Soysal uyarlaması “Seni Seviyorum Rosa” Ayla Algan filmografisinin en önemli filmleri arasında yer alır. Büyük oyuncu Ayla Algan’ı sonsuzluğa uğurlarken, ülkemizde kadının özgürlüğünü kazanması adına verdiği uğraşları anımsatmak istedim.
Senaryosunu Ayşe Şasa ile Safa Önal’ın birlikte yazdığı “Ah Güzel İstanbul” 60’lı yıllarda yapılmış en güzel filmlerden biridir. ‘Artist’ olma hevesiyle evinden kaçıp İstanbul’a gelen Ayşe ile -Sadri Alışık’ın oynadığı- sokak fotoğrafçısı Haşmet arasındaki sevgi ilişkisini o yılların sinemasında az bulunur bir incelik ve mizah duygusuyla yansıtan “Ah Güzel İstanbul”un (1965) ardından, Lütfi Akad’ın 1968 tarihli başyapıtı “Vesikalı Yarim”, sinemamızın aşk temasını işleyen ölümsüz eserlerinden biridir. Bu filmin senaryosunda da Safa Önal’ın imzası vardır. Sait Faik’in bir öyküsünden yola çıkarak yazdığı senaryoda bir manavla bir pavyon şarkıcısının kesişen yaşamlarını anlatmıştı Safa Önal. Sinemamızın 2023 içinde yitirdiği Safa Önal’ı, 400’e yakın senaryosu filme alınmış bir büyük emektarı, anmadan geçemezdim, sinemamızın ‘imkansız aşk’ı konu alan yapıtlarına değinirken…
YEŞİLÇAM’DA AŞK
Sinemamızda ‘aşk’ı konu alan binlerce film yapıldı; çoğunluğunun karakterleri ’karton’ klişelerden öteye geçemezken, kadın-erkek ilişkisine gerçekçi bir bakışla eğilen filmler de yapıldı. “Güllü”, “Kuma”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Deli Kan”, “Mine”, “Bir Yudum Sevgi”, “Adı Vasfiye”, “Aaah Belinda”, “Dul Bir Kadın”, “Asiye Nasıl Kurtulur?”, “Kadının Adı Yok”, “Berdel”, “Eğreti Gelin” filmleriyle Atıf Yılmaz’ın ve Yılmaz Güney’in yapıtları bu bağlamda özel bir konuma sahiptir. Güney’in ilk döneminde klişeler (iyi yürekli fahişeler, sevdiği kadını ‘ölesiye’ sahiplenen erkekler), giderek ete-kemiğe bürünür, yanılgıları ve çelişkileri ile gerçek ‘insan’lar ortaya çıkar. “Seyyit Han”daki, “Sürü”deki, “Yol”daki sevda öyküleri sinema tarihinin unutulmazları arasında çoktan yerini almıştır.
“Acı Hayat”ta Yeşilçam’ın klasik kalıplarını kullanarak aşk, namus, intikam kavramlarını irdeleyen Metin Erksan, “Sevmek Zamanı”nda sinemamızın yerleşik kalıplarını kırar; aşk’ı somuttan çıkarıp soyut düzlemde ele alır. Lütfi Akad’ın “Gökçeçiçek”i,........
© Birgün
visit website