Kapatmayın pencereleri
Sanat dünyamız yoğun bir haftaya giriyor. Adını andığım etkinliklerin yanı sıra, Ankara’da Engelsiz Filmler Festivali, Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nun Ankara turnesi, İstanbul’da Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali, Sinematek-Sinema Evi’nin “Sergey Parajanov ve Ötesi” başlıklı toplu gösterisi, Galataport’da “Cumhuriyetin Yüzü - Kültür Devriminden İzler”, İş Sanat’ta “Yazan-Çizen Latif Demirci”, Aynalı Geçit Galeri’de “Resimdeki Söz: Balkan Naci İslimyeli” sergileri, Devlet ve Şehir Tiyatroları ile özel tiyatrolarda da mevsimin son oyunları var.
Uluslararası İşçi Filmleri Festivali bu yıl 19. kez düzenleniyor. İstanbul’da 1 Mayıs akşamı açılış filmi olarak gösterilen Ken Loach’un “Umudunu Kaybetme / The Old Oak” geçen yıl Cannes’dan ödülsüz döndü ama bana göre ustanın kariyerine yakışan bir yapıt. Emek örgütleri işbirliği ile gerçekleşen İşçi Filmleri Festivali gösterimleri İstanbul ve Ankara’da 10 Mayıs’a kadar sürecek. Festival, önümüzdeki aylarda programındaki filmleri ülkemizin farklı kentlerine taşıyacak. Ankara’daki açılış filmi, Nejla Demirci’nin “Kanun Hükmünde” belgeselinin valilikçe yasaklanması siyasi iktidarın muhalefetle uzlaşma girişimlerine gölge düşürüyor. Ankara’da 9 Mayıs’ta başlayıp, 16 Mayıs’a dek sürecek olan 27. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali de zengin bir programla Kült Kavaklıdere’de Ankara seyircisinin karşısına çıkıyor. Bu yılın teması: “Daha Fazlası, Daha Azı Değil: Sen Uçuşu Hatırla”.
İstanbul’dan geriye kalan
28 Nisan’daki ödül töreni ile sonlanan 43. İstanbul Film Festivali’nin son günlerine katılabildim, İzmir’deki “Edebiyat-Sinema Buluşması” nedeniyle. Üç gün içinde sinemamızın yeni verimlerinden önemli bir kısmını izleme şansım oldu. Büyük Ödülü alan “Yurt”, bir erkek çocuğun 90’lardaki büyüme sürecini yansıtan, sinematografik açıdan başarılı, içerik açısından zayıf bir filmdi. AKP döneminde zenginleşen bir ailenin çocuğunun Kemalist çizgide eğitim veren bir okulla, bir cemaat vakfına ait yurt arasında bölünen yaşam öyküsüne odaklanan yönetmen Nehir Tuna’nın ülkemizin siyasal ortamına bakışı yurt dışından bakanlar için yeterli olabilir (nitekim şu sıralar Fransız basınında övgüler düzülüyor filme). Ama içerden bakınca, bu şematik yoruma katılmak mümkün değil. Yönetmen, benim derdim 28 Şubat ‘post-modern darbe’yi yorumlamak değildi, ben bir gencin büyüme sürecini anlattım diyecektir mutlaka. O zaman, iki tarafı terazinin iki kefesine koyup, ikisi de kötüydü gibisine toptancı ve klişe bir bakıştan kaçınması daha doğru olurdu. Filmden sonra yaptığı söyleşide filmin........
© Birgün
visit website