Şeyler, yoldaşlarımız
Uygarlığın dayandığı en temel bölünme, kişiler ile şeyler arasındadır. Kişiler öncelikle şey olmamaları, şeyler de kişi olmamalarıyla tanımlanır. Kişilerin olmadığı, tamamen şeylerden oluşan bir dünya şimdiki dünyadan çok daha yaşanası olabilirdi. 30 bin yıl önce üretilmiş, Venüs olarak adlandırılan kadın heykelciklerinde kişiliğin göstergesi olan yüz boş bırakılmıştı. Demek ki bir yüze sahip olmanın değil, aksine yüzsüzlüğün meziyet olduğu, insanın kendini kişi olarak değil, diğer formlar arasında bir form, şeyler arasında bir şey olarak algıladığı zamanlardı. Kişiliğin göstergesi yüz çok sonra icat edilecekti. Ve o zamanda beri personası olanlara kişi deniliyor. Personalar insanları sınıflandırmaya yarıyor ve insanlar ancak personalar aracılığıyla birbirleriyle ilişkiye geçebiliyor. Latince kişi anlamına gelen persona sözcüğü oyuncunun yüzüne taktığı, ancak tam da bu yüzden onunla asla örtüşmeyen tiyatro maskesine, insanı olduğu gibi betimlemekten ziyade toplumsal rolüne atıfta bulunur. Persona, olduğu haliyle bireye değil, yalnızca onun başkalarıyla olan güç ilişkilerine göre değişen yasal statüsüne gönderme yapar. Romalılar hayattaki rollerinden bahsederken “personam habere” (bir kişiye sahip olmak) ifadesini kullanırlardı (R. Esposito, Kişiler ve Şeyler, Ketebe). Belirli toplumsal rollere göre sadece bir bireyi diğerinden değil, bireyi kendi biyolojik varlığından da ayırır. Birey........
© Birgün
visit website