menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ücret rejimi: İşçiler fedaya, sermaye sefaya

11 16
10.12.2023

Kapitalist sistem, adı üstünde, sermayenin sistemi. Her ne kadar doğrudan üretici kesimler yani işçiler, çiftçiler, vb sayıca çok üstünse de sistemin yönetici sınıfı olan sermaye bir azınlık tahakkümünü kurmak durumunda. İşte sistemin hâkim ideolojisi bu tahakkümü perdelemek için, başta sermayenin medyası olmak üzere, tüm ideolojik aygıtlarını seferber eder. Çünkü sömürünün rızaya dayanması, sistemin işletim maliyetlerini düşürür ve devrimci kalkışmalar gibi yol kazalarını önler. Çünkü devletin yargı-kolluk gibi sosyal zorlama aygıtlarının maliyeti yüksektir ve sisteme olan inancı zayıflatmak gibi olumsuz dışsallıkları bulunur. Rıza üretmenin en düşük maliyetli olanı ise, eğer toplumsal koşullar uygunsa yani emekçilerin laikliği benimseyip içselleştirmeleri engellenebilmişse, din eksenli olanıdır.

Bu durum, Türkiye’nin son 75 yıllık tarihinin özeti gibidir. Ama din ideolojisinin sömürü ilişkilerinin temel bileşenlerinden biri haline getirilmesi 12 Eylül’le başlatılıp AKP iktidarı döneminde pekiştirilmiştir. Tam da neoliberal birikim rejiminin 2001 kriziyle artık iyice tıkandığının ortaya çıktığı bir uğrakta, merkez “sol” ve sağ siyasetlerin sistemi yönetmekte aciz kaldığı bir süreçte, din takviyeli ve dıştan destekli bir dinci-neoliberal siyaset iktidara taşınmış ve “sistemi kurtarmıştır”.

Bununla birlikte, sistemin tutkalının sadece din/tarikatlar ve öbür dünya için vaat edilen bir farazi mutlak eşitlikler cenneti (ki kadınlar için o bile yoktur!) üzerinden kurgulanması mümkün olamamaktadır. Türkiye toplumunun ve çalışan sınıflarının gelişkinlik düzeyi de böylesine bir ucuzluğa imkân vermemektedir. Şanlıurfa müftüsünün, patronlardan daha fazla cami cemaatini oluşturan direnişçi Özat Tekstil işçilerini cami avlusundan kovabilmesi aslında bir sıkışmışlığın ifadesidir. Sermaye düzeninin sürdürülmesine yönelik dinsel baskılama yetmemektedir. Siyasi /idari/yargısal baskılar sürekli işbaşındadır. Türkiye’de artık ne anayasal gösteri hakkı ne grev hakkı serbesttir. Rejimin başı rolündeki CB de hem iç hem dış sermayeye grevsiz/sendikasız bir ücret rejiminin garantisini her fırsatta verebilmektedir.

GENELLEŞMİŞ BİR SÖMÜRÜ DÜZENEĞİ: ASGARİ ÜCRET

Sistemin ana dinamiklerinin sermaye lehine çalıştığının perdelenmesi giderek zorlaşıyor. İktidar da oyunu açıktan oynamaya mecbur kalıyor. CB Erdoğan, asgari ücretin formülünü “işçilerimizin onayını alacak, işverenlerimizi yormayacak, istihdama zarar vermeyecek” bir seviye olarak tanımlarken işte tam olarak bunu yapıyor.........

© Birgün


Get it on Google Play