menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Küresel ‘savaş rejimi’ gelişiyor

38 20
29.05.2024

Ukrayna’dan Yemen’e, Libya’dan Filistin’e eş zamanlı yaşanan savaş ve çatışmaların yanında Hint-Pasifik’teki gerilim büyük jeopolitik kırılmaların göstergesi. ABD liderliğindeki kolektif emperyalizm ile Rusya ve Çin arasındaki hesaplaşmanın nereye evrileceğini konunun uzmanları yazar Ergin Yıldızoğlu ve Prof. Dr. İlhan Uzgel’e sorduk: Kapitalizmin kriz dinamikleriyle beslenen “emperyalist rekabet” yeni vekâlet savaşları ve “Büyük Savaş” olasılığını güçlendiriyor mu?, Aynı anda yaşanan savaş ve çatışmalar kanıksatılıyor mu?

REKABET ŞİDDETLENİYOR

Kapitalizmin kriz dinamikleriyle beslenen “emperyalist rekabetin” yeni vekâlet savaşları ve “Büyük Savaş” olasılığını güçlendiriyor mu?

Bu soruya cevap verebilmek için kapitalizmin ve küresel düzenin andaki dinamiklerini kısaca gözden geçirmek yararlı olabilir.

1. Kapitalizmin yapısal krizinin aşırı birikim (karlı olarak yatırılabilecek olandan fazlası), aşırı üretim (talep yetersizliği) sorunu, sermayenin değerlenmesine (bu fazlayı, almaya) uygun yeni pazarlara, mekanlara, kaynaklara ulaşma gereksinimini arttırdı. Gazze’de soykırımın istimlak (mekan düzenleme) ile el ele gitmesine ABD’nin, İngiltere’nin İsrail’e silah transferine bir de bu açıdan bakalım.

2. Diğer taraftan eşitsiz ve birleşik gelişim yasasının bir ürünü olarak yeni ekonomik siyasi güç merkezleri, “güçler” yükseldi. Yerleşik hegemonya düzeni (egemen ideolojinin “kurala dayalı uluslararası düzen” olarak tanımladığı şey) dağılmaya başladı.

3. Aşırı birikimin bir ürünü olarak hem finansal spekülasyon yoğunlaştı, talep yetersizliğin krediyle yönetme eğilimi daha da güçlendi. Hem finansal piyasalar iyice kırılganlaştı hem de gelir diliminin en üstünde varlık birikimi hızlandı, gelir dağılımı daha da bozuldu.

Bu üç gelişmeyi bir araya koyduğumuzda;

1. Ülkeler içindeki gelir dağılımın bozulmasına paralel halkın yönetici seçkinlere (egemen sınıfların temsilcilerine) olan öfkesini artıyor. Halkın, istihdamı, uluslararası rekabet karşısında üretimin korunmasına (iflasların, verimsiz kapasitenin tasfiye almasının önlenmesine), göçmenlerin gelmesinin engellenmesine yönelik talepleri artıyor. Yönetici seçkinler de bu talepler karşısında iktidarı koruyabilmek için, korumacılığa, sanayi politikalarına, hatta yabancı düşmanlığını körükleyen politikalara yöneliyorlar.

2. Yerleşik düzenin seçkinlerinin ideolojik kurumsal özellikleri bu taleplere cevap vermelerini geciktirdikçe, gelişen “sürtüşme krizleri” içinde yeni liderler yeni - çoğu kez popülist olarak adlandırılan- siyasi hareketler gelişmeye başlıyor. Sosyalist seçenek zayıfladığı oranda, bu yeni akımlar, ırkçı, yabancı, kadın, LGBTQ düşmanı, çevreci politikalara karşı, faşizme doğru eviriliyorlar, bir “süreç olarak faşizm” başlıyor.

3. Emperyalist ülkelerde, egemen sermaye, sorunlarını (kapasite fazlası, üretim fazlası, finansal birikim) başka ülkelerin ekonomilerine doğru dışlaştırarak yönetmeye çalışırken giderek artan oranda devlet politikalarını devreye sokmaya başlıyor: “Benim ülkemdeki kapasite fazlası imha olacağına, işsizlik artarak siyasi sorunlar yaratacağına, senin ülkendeki imha olsun işsizlik artsın, piyasasını ben değerlendireyim”.

4. Yeni ekonomik siyasi güç odakları kurulu düzenin kurallarını kendi gelişme özelliklerine göre yeniden şekillendirmek isterken kurulu hegemonya düzenini tehdit etmeye başlıyorlar.

5. Ekonomik sürtüşmeler, kaynak paylaşımı alanında siyasi sürtüşmelere. Kaynak coğrafyalarında, potansiyel kullanım coğrafyaları üzerinde, siyasi manevralar (rejim değişikliği, darbe vb.,), vekalet savaşları, kısacası emperyalist rekabet/sürtüşme giderek hızlanıyor.

Tüm bu etkenlere ek “büyük savaş” olasılığını artıran bir eğilim daha var: Hegemonyacı güç ile rakipleri arasında başlayan askeri-teknolojik rekabet sermaye için ek bir değerlenme alanı olarak, kendini besleyen bir döngü yaratıyor. Bu döngüye bağlı olarak, askeri projelerle sermaye yapılarının iç içe geçmeye başlamasına paralel küresel çapta bir “savaş rejimi” gelişiyor. Devlet yönetim, güvenlik politikaları, jeopolitik tanımlamalar üzerinde askeri-sınai-bilişim kompleksinin yönlendirici etkisi artıyor.

Savaş araçları ticareti sermaye birikim süreci içinde giderek önem kazanıyor. Örneğin: Küresel silah harcamaları, 2001’de 1.1 trilyon dolardan, 2023’de 2,5 trilyon dolara yükselmiş. ABD savunma bütçesi, 2015’de 633.8 milyar dolardan 2022’de 876 milyar dolara yükselmiş. ABD’de doğrudan devlet siparişleri, 2001’de........

© Birgün


Get it on Google Play