İtilenlerin yüzyılı
Bir kafile içinde bir yandan ağlayan, yürüyen, annesinin elini gitgide daha sıkı tutan bir çocuk var. Bir yandan da –diğer eliyle- gözyaşı içindeki gözlerine akın eden sinekleri kovuyor. Toz-toprak, sinekler, ellerinde tüfekleriyle etraftaki saçsız sakalsız -çelik miğfer içinde kan ter içinde- leşkerler. Nereye gittiklerini kafile içinde ve dışında bilen yok. Ama çocuk bir ara annesinin 'dereye götürüyorlar, bizi yıkayacaklar' fısıltısını duydu.
Mehmet isimli bu küçük çocuk, yolculuğu tamamlayamayacak. Annesi, onu bir uçurumdan aşağıya itecek. Çocuk boşluğa düşecek, sineklerle birlikte. Biraz çalı çırpı ayaklarında, kolları kanlı, ama derede şimdi onları yıkar. Günler ve geceler bir ağaç kovuğunda, bir mağarada, darı ve arpa başakları yiyecek. Sonra annesinin olmadığı başka yorgun bir kafile bulacak ve bir süre sonra teslim olacaklar. Af çıktı, batıya gidecekler.
Yolda tren, vagon, ova, bina görecek, en sonunda bir köye atılacak. Önce adı Halil olacak. İyiliksever bir ailenin evlatlığı olacak, okula gidecek, büyüyecek, evlenecek. Ara sıra uykusunda ya da iki kadeh içip kederlendiğinde, ya da denize uzun uzun bakıp kendini kaybettiğinde sayıkladığı o kafile, sinekler, elini sıkı sıkı tuttuğu annesi ve tam dibini gördüğü........
© Birgün
visit website