menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

100. Yıl Cumhuriyet Alfabesi: Zeki

18 2
18.02.2024

Veysel deyince hemen anlaşılıyor ama, Zeki deyince Müren’i de eklemek ya da Paşa demek gerekiyor, daha da anlaşılır olsun diye de “Bodrum’un Paşası”. Paşalığı herhalde erkek çocuklarını fazladan şımartmak için ataerkil kültürün “okşayıcı” sıfatlarından biri olarak kullanılıyor.

Doğrusu ister adıyla anılsın ister lakabıyla, Zeki Müren’le cumhuriyet ve toplum arasındaki ilişki her zaman “gönül okşayıcı” türden olmuştur. Memleketin 14 Mayıs 1950 seçimleriyle gelip yerleşen sağ iktidarlarının başladığı yeni dönemidir. 1951’in ilk gecesinde rahatsızlanan ünlü solist, ünlü türkücü Neriman Altındağ Tüfekçi’nin de kardeşi, Perihan Altındağ Sözeri’nin yerine radyo programına çıkacak bu genç yetenek henüz 19 yaşındadır, ama yerinde bir saptamayla “Türkiye’nin ilk pop starı” olma süreci de o gün başlayacaktır.

Pop Star, Sanat Güneşi, “Türkiye’nin en avangard, en iddialı ikonlarından biri” sayılan ve kendi sözleriyle de “gerçek sanatçı”. Hayır o kendisine “gerçek sanatçı” demeyecektir elbette, öyle olmadığı için değil, ama bunu müzik otoritelerinin, dinleyicilerin ve zamanın dile getirmesini bekleyecek kadar da kendini bilen biri. “Gerçek sanatçı, kendini topluma adayan kişidir” derken de elbette başkalarıyla birlikte kendini de tanımlayacaktır.

Zeki Müren’i anlatmayacağım. Âşık Veysel, Neşet Ertaş, Zeki Müren gibi ikonlar mı dersiniz figürler mi yoksa müzik efsanelerimiz mi, belki de şimdilerde pek sarf edilmeyen o kavramla “ortak değer”lerimiz mi? Galiba hepsi. İddialı olmasın ama bu adların anılmadığı, hatırlanmadığı, unutulduğu gün de cumhuriyet “kendi gitti adı kaldı yadigâr” müzesine kaldırılacaktır!

Zeki Müren ne çok şeyi temsil ediyor aslında! Yaşıyorken ve şarkı söylüyorken, janjanlı, fırfırlı giysileri, pabuçları, otrişleri, makyajı, saç modeli, incileri takıları, kostümleri konuşuluyorken, Fuar Akasya’da Maksim’de sahneye çıktığında yer yerinden oynuyorken, filmleri hâlâ gişe yapıyorken, hemen her zaman hiza alınıp bakılarak ayar veriliyorken ve elbette küçük skandallar yaratmanın da bu işin bir parçası olduğunu bilip ona göre davranıyorken, Türkçesi milleti ikiye bölüp kimi İstanbul Türkçesinin unutulmuş lezzetini onun sesinde, söyleyişinde bulup, kimi de tam tersine Türkçeyi kendi zevkine göre yorumlayıp hem dili hem şarkıları perişan ettiğini, en hafifinden bozduğunu düşünüyorken, ne kadar kültürlü, donanımlı, güzel........

© Birgün


Get it on Google Play