Köftecilerin gazabı
Muhalif seçmene bayram sevinci yaşatan 31 Mart seçimleri çok boyutlu birçok analizi hak ediyor. Seçim başarısının nedenleri ne? 28 Mayıs hezimetinden sonra nasıl bu noktaya gelindi? Başarının aktörleri kimdi ve sonuçlarda rolleri neydi? Bu sonuca rağmen hatalar da var mıydı?
Bu soruları hiç sormadan, “Ekonomi kötüydü, emekliler mağdurdu” diye kesip atabilir, çok zorlanırsak da “Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için ona oy vermiyorlardı” diye noktayı koyabiliriz. Bu yanıtlar doğru mu, doğruluk payı içerseler bile tek başına yeterliler mi?
Batı ülkelerinde sporcuların attığı goller, verdikleri paslar, sahada durdukları süreler gibi onlarca veri, sürekli biçimde toplanıp bunlardan sonuçlar üretilir. Rekabet sporları her şeyden önce veri analizine dayanıyor.
Bir sporcu ofsayta düşse hayat yine aynen devam eder. Ama CHP’nin 420 belediyesinin olası hataları 2028 seçimlerine girerken hepimize bedel ödetebilir. Bu nedenle ne yaptık, ne yapmalıyız konulu daha pek çok araştırmanın çıkmasını ve bize ışık tutmasını diliyorum.
Daha seçimin üzerinden 10 gün bile geçmemişken böyle bir yazı yazmaya cesaret etmek belki de doğru değil. Eksik bilgilerimle haklının hakkını tam olarak teslim edememekten çekiniyordum. Eksiklerim ve muhtemel hatalarım için bağışlayıcı olun lütfen.
Son olarak, yine futbol örneğiyle devam edeyim: Bu yazı maç sonuçlarını ve bunun nedenlerini tartışıyor. Profesyonel futbolun eleştirisini yapmak gibi, önümüze seçimsiz konulan kapitalist sistemi eleştirmek, hepimizin konusu olmalı ama bu yazının konusu değil.
BUZ GİBİ SEÇİMLER
Önce George Ritzer’in “algı” anlatımını biraz değiştirerek aktarayım:
Tuğla büyüklüğünde bir buz düşünün. Bunu elinizle kıramazsınız, ondan bir parça kopartmak için insan üstü bir güç gerekir. Oysa aynı buzu bir tencereye koyup ısıtırsanız, bir süre sonra sıvı olur ve bir kısmını almak kolaylaşır. Biraz daha ısıtırsanız buharlaşır ve artık moleküllerin yerine değiştirmek için üflemek yeterlidir.
Seçime günler kala seçmenin algısı hala buz gibiyse, ne kadar üfleseniz boş. Ama algı ısınmış ve buharlaşmışsa, seçmenin kararlarını değiştirmek için bir üfleme yeter.
Peki hangi seçmen grubu önce buharlaşır? Elbette esnaflar, ikinci üçüncü nesil kentliler, AKP’ye oy veren ama AKP’li olmayanlar, benim yıllardır “siyasetsiz seçmen” diye adlandırdığım ve “Selim Türkhan” adını verdiğim kesim. Özetle “köfteciler.” (Kitaplarımı ve yazılarımı okuyan okurların bıkacak boyutta tanıdığı bu seçmen grubunu yeni okurlara başka yazılarda anlatabilirim)
2024 seçimlerini bir başlıkla anlatmam gerekse: “Köftecilerin Gazabı” başlığını seçerim. Hepimizi şaşırtan bu başarı kuşkusuz birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluştu ama “seçmeni üfleyen” sihirli an, Murat Kurum’un İmamoğlu’na “Sen ancak köfteci olursun” dediği andı. Kurum bu sözüyle o kadar çok çam devirdi ki… Bir tek cümleyle, hem “devlete karşı milleti” kıyasladı ve milleti aşağıladı; hem çarşı esnafının değil, devlet memurunun ağzıyla konuştu, hem statükonun sahiplerine özgü bir kibir saçtı ve hem de ekmek derdiyle koşturan milyonlarca yoksulu aşağı gördüğünü belli etti.
Türkiye seçimleri “son an” seçimleridir. Azımsanamayacak büyüklükte bir kitle son anda karar verir.
CHP yıllarca tam seçim öncesi AKP’nin imdadına yetişmiş ve üflesen karar değiştirecek geniş bir seçmen grubunun “dönüp dolaşıp” yine AKP’ye oy vermesine neden olmuştu. Hatta bazen “ters üfleme” yapıp gelen seçmeni geri yolladığı bile olmuştu. (Örneğin 14 Mayıs’a günler kala, “seçimi kazanır kazanmaz, ağır vergiler getireceğiz, azdan az alınacak, çoktan çok alınacak ama herkes bedel ödeyecek”........
© Birgün
visit website