05.45 İstanbul* ve yüzleşme
İthafta yazar “Bu kitap İstanbul’a ve evi terkedenlere adandı” demiş. İstanbul sanki son durak, evi bir nedenle terk edenler için. Ya da başka diyarlara ulaşabilmek için bir süredir “toplanma merkezi” haline dönüştü. Aslında kimi şehirler metropol kimliğine büründü mü, kaderleri-gidişatları biraz da böyle oluyor.
Daha dün, bir önceki yılın en çok terk edilen şehirleri sıralamasında açık ara ile birinci çıkmış İstanbul. Öbür yanıyla da yerini-yurdunu terkedenin yüzünü döndürdüğü şehir İstanbul. Eh, yakışır! Bunca İstanbullu olmayanın karargah kurduğu bir şehre de bu yakışır doğrusu…
İşte sırf bu nedenle belki de herkesin hem önceki hayal dünyasında hem de gerçek hayatında bir İstanbul’u var. Çok çok azında bu ikisi kesişir. Devasa çoğunluk için kayboluştur ya da büyük kalabalıklar içinde yalnızlıktır…
“İSTANBUL, özlenen şehirdir artık. Sokağında yürürken, evlerinin içindeyken, gürültüsüne karışmışken, dahiliyken özlenen şehirdir. Şimdi herkes şehirle beraber şehrin yasını tutacak. Mecbursunuz. Paya dahil edilmeyenler, yabancılar, göçmenler, uzaklardan gelip şehri sevenler, onlar da ağlayacak. Dağılan manzaraya bakıp bu bizim şanssızlığımız olmalı, diyecekler. Kendilerini uzaklaşan hayallerden sorumlu tutacaklar. Biz nereye gitsek orası yakılıp yıkılıyor, diyecekler. Bizim olan hiçbir şey yok şu dünya üzerinde. Ne bir ülke ne de bir şehir.”
İşte böyle bir şehre geliniyordur! Herkesin, aynı zamanda da Hiçkimsenin şehri olan ya da olamayan İstanbul’a.
Bir şişe var roman boyunca bir yerde bulunmuş olan, her şekle girebilen bir şişe. Sahibi “Aşağı İstanbul’un bilgesi”. Sekizyüzyıl evvelin bilgini Cezeri, miras bıraktığı hikayesini Kitab-ül Hiyel’de anlatmıştı! Pratiğini Diyarbekir sarayında saray erkânına sunduğu hayatı kolaylaştıran robotların sanki sekizyüzyıl sonra şehri-İstanbul’a farklı boyut ve anlamda izdüşümü olmuş yapay zekalarla haşır-neşir dünyada her şekle girebilen bir robotun dünyası.
Gökçe Bilgin, sahiden çok oyuncaklı bir roman yazmış. Sırlı ve Sırmalı bir de Efsunlu bir oyuncakla, sanki geçmiş zamandan bugünün güncellenmiş hâline gönderme yapıyor.
Sanırsın ki; Orwell’in........
© Bianet
visit website