menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sanatla terapi nasıl olur?

14 17
30.03.2024

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen 3. Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Kongresi, bir yeniliğe de imza attı. Geniş bir katılımcı kitlesine ulaşabilmek için çevrimiçi tekniklerle ve yaklaşık iki aylık bir zamana yayılarak gerçekleştirilen kongre çok hraketliydi.

Kongrede, “Çocuklarla Travma Çalışmalarında Oyun ve Sanat”; “Sanatla Terapide Sinema Aracılığıyla Yasın Çalışılması”; “Müzik ve Ruhsallık”; Örseleyici Toplumsal Tartışmalara Karşılık Onarıcı Güç Olarak Hikâye Yazmak; “Travma Metafor Menüsü” gibi birçok farklı sunum ve çalışmalar gerçekleştirildi.

Yapılan söyleşilerden birisi “Sivil Duyarlılıkta Sanatla Terapi” başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin ardından Hatay Antakya’da sürdürülen Psikososyal Destek Çalışmaları’nın sunumuydu.

Kongre düzenleyicilerinden ve Türkiye’de sanatla terapi alanının ilk uygulayıcılarından olan Prof. Dr. Nevin Eracar ile bu sunumu ve coğrafyamızın dinmeyen kolektif acısı deprem travmaları ile yasta sanatın onarıcı gücünü konuştuk...

Deprem sonrası devam eden barınma sorunları, temiz suya erişim güçlükleri, kişisel hijyen malzemelerine erişim, eğitim güçlükleri, adalet arayışı vb. temel sorunlar devam ederken, sanatın fiziksel ihtiyaçlara rağmen nasıl bir onarım, güçlendirme etkisi yaratabileceğine dair merak önde elbette. Bununla birlikte deprem travmasının ardından sanatla terapi, sanatın dışavurumcu gücü ile nelerin ifade edildiğini anlatır mısınız?

Travma sonrası iyileşmede, sanatın dışavurumcu gücünden ve kişiyi yeniden aktif hale getirip özneleştirici etkilerinden yararlanıyoruz. Bilindiği gibi travma dediğimiz durum bir etkilenme veya tetiklenme durumu. Yani; travma olayları değil kişileri, kişilerin etkilenme durumlarını, düzeylerini, sarsıcı olaylara karşı tepkilerini ifade eder.

Bir afet ya da benzeri durum, bu olayı yaşayan her insanda aynı etkiyi bırakmayacaktır. Bu nedenle de travmatik etkilerin tedavisi, yasın işlevsel şekilde yaşanması ve yaşamın olabildiğince olağan şekilde devam edebilmesi için afeti veya kaybı yaşayan kişilerin iç dünyalarındaki temsillere ulaşmak gerekir. Travmatik etki ne kadar derin ve büyükse sözle ifadesi o kadar zor ve bazen de imkansız olur. İşte sanatın dışavurumcu gücü bu noktada işlevsel bir alan açıyor. Bu alanda başlıca iki etkiden söz edebiliriz.

Birincisi renk, ses, hareket gibi unsurların duyguları ifade edebilmeye katkısı, diğeri de travma yaşamakta olan kişinin “dıştan etkiye maruz kalmış bir nesne” konumundan “hareket eden ve karar verebilen bir özne” durumuna geçebilmesi. Travma yaşayan kişilerde donakalma, hareketsizleşme, kendini sözle ifade edememe, yaşantıyı, deneyimi söze dökememe ve hiçbir şey olmamış gibi davranma (psikolojik inkar) halleri gözlemlenir.

Sanatın doğrudan travmatik yaşantıyı kışkırtmadan “adeta hınzırca” sembollerle ifade edebilme gücü ile bilinç dışına itilen deneyim, bilinç öncesine taşınmaktadır. Ortaya çıkan ürün; resim, müzik parçaları, öykü ve şiirler, tiyatro oyunları veya çocuklarla oyunlar, üzerinde konuşulabilir ve işlemlenebilir malzemeler sunar. Bu da travmatik deneyimin iç dünyadaki izlerine, parçalarına ilişkin konuşma, hatırlama, geçmiş anıyı bugünkü akıl ile yeniden gözden geçirip yüklerinden kurtulma şansı yaratır. Bunu çalıştığımız kişiler bazen doğrudan acı veren olayı........

© Bianet


Get it on Google Play