Göğün yüzü, uzaklıklar ve labirentimiz
Uzaklık!
Şairlere, yazarlara, yönetmenlere, ressamlara ilham vermiş, vermeye de devam eden bir kavram.
Afşar Timuçin yazmıştı;
“…
Bitenle başlayan arasında
Dünyalar kadar uzaklık var
…”
Yakınlık ve yalnızlık, uzaklığın bir mesafesidir.
Eski ve yeni arasında da bir mesafe vardır, zamandır.
Hayat bir mesafedir, doğum ve ölüm arasında.
Kavramların zihnimizde çağrıştırdıkları ile gerçek dünya arasında da bir mesafe ya da uzaklık vardır. Mesafe, Arapça’dan gelme bir sözcük ama Türkçeyle buluşurken mesafe tanımamış.
Matematiğin tarihinde de uzaklıkların özel bir yeri vardır çünkü matematiği doğuran insanın gökyüzüne olan ilgisi, merakı olmuştur.
Gün doğumunda insanı karşılayan Güneş ve gün batımında insanla buluşan Ay ve yıldızlar; insanı dik durmaya, göğün yüzünü seyretmeye zorlayan bir ilham adeta.
İnsan gördüğünü kaydederken tanıştı anlaşılan matematikle. 1970 yılında, Güney Afrika ile Mozambik arasındaki Swaziland’daki Lebombo dağlarında günümüzden 37.000 bin yıl önceye ait bir fosil olan Lebombo kemiği bulundu. Fosil kemik üzerindeki 29 çentik dikkat çekiciydi çünkü rastlantı sonucu yaşanan bir çizilme değildi, insan eliyle yapılan bir işaretleme olduğu anlaşılmıştı. Bu işaretleri açan insan neyi sayıyordu? Günleri mi? 29 gün sayısını adet günü düzeni olarak yorumlayan bilim insanları da oldu. Hatta ilk matematikçinin bir kadın olduğu varsayımında........
© Aydınlık
visit website