Kitap ve hikmet (3)
Kur’an’da geçen Hikmet kelimelerinin hepsi aynı manada değildir. Kur'an'da Resul kelimesi Hz. Muhammed (s.a.v) için kullanıldığı gibi, Kur'an'da Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa'da (a.s) Resul olarak geçmektedir. Kur'an'da, Kitap kelimesi Tevrat, İncil, Kur'an, Levh-i Mahfuz (En'am 6/38) içinde kullanılır.
Hikmet kelimesi de Kur’an’da birden fazla manaya gelmektedir. Bunlarla ilgili bazı açıklamaları yavaş yavaş yapacağız.
Şu da bir gerçek ki, Hikmetin defalarca Kur’an'ın yanında zikredilmesi, hikmetin Kur'an ile alakalı ve mühim olduğunu gösterir. Kur'an'ın yanında zikredilen bu hikmetin, ayetlerle sabit olduğu üzere, kesin olarak Resulullah'a (s.a.v)’verilmiş olduğu yadsınamaz. (bkz. Bakara 2/151, Cuma 64/2, Bakara 2/129, Al-i imran 3/164, Nisa 4/113, Bakara 2/231)
Bizlerden herhangi birilerinin isimleri ayetlerde belirtilerek kendilerine hikmetin verildiği geçmediğinden, Resulullah'ın haricinde hiçbirimiz kesin olarak kendisine kitabın isabetli anlaşılıp, isabetli amel edilmesini sağlayan hikmetin verildiğini gaybı bilmişçesine iddia edemez. Ama Hz. Peygamberde (a.s) hikmetin olduğu gerçeği, Kur'an ayetleriyle sabit olup, kesin bir bilgidir.
Bazı kimselerin, Bakara Suresi 269. Ayette bahsedilen kavrama yeteneği olan hikmete kesin bir biçimde sahip olacakmış veya sahip olmuş gibi kendinden kesin bir biçimde emin olması çok ilginçtir. Halbuki bahsi geçen hikmetin, kime verileceği hususunun, Bakara Suresi 269. Ayette,"dilediğine verir" ve "kime hikmet verilmişse" dendiğinden dolayı ancak Allah'ın vermesine bağlı olduğunu anlarız.
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar. (Bakara 2/269)
Ayette "dilediğine verir" ve "kime hikmet verilmişse" diye vurgulanması, kişi çaba gösterse bile hikmetin kime verileceğinin ya da kime verilmeyeceğinin yine Allah'ın vermesine bağlı olduğunu gösterir. Vahiyle ilgili ilmini artırmaya çabaladığı halde, vahyin ilmiyle her daim hemhal olduğu halde sapkın görüşlü veya pek çok isabetsiz açıklamaları, görüşleri olan kimselerin varlığı herkesçe malumdur. O halde herkese bu türden bir hikmetin verilmediği çoğu kimse tarafından rahatlıkla kabul edilebilir. Bu sebeple hikmetin herkese verilmediği hususunda, "Aklın yolu birdir" mantığı gereğince pek çok kimse mutabıktır.
Hikmet denilince, bazı kimselerin aklına sadece İsra Suresi 39. Ayette bahsedilen vahyin hikmet oluşu geldiğinden şöyle bir açıklama yapalım:
Bakara Suresi 269. Ayette bahsedilen hikmet, vahyin hikmet olduğunu belirten İsra Suresi 39. Ayette geçen hikmet olsaydı eğer, Allah bu hikmeti “…dilediğine verir…” (Bakara 2/269) diye buyurmazdı ve bu sayede Kur’an vahyini okuyan herkes hikmete sahip olabilirdi. Ancak Bakara Suresi 269. Ayetteki kavrama yeteneği olan bu hikmete ulaşılması, sadece kulun çabasına değil, ayette geçtiği üzere Allah’ın dileyip, vermesine de bağlı olduğundan, Bakara Suresi 269. Ayetteki hikmetin bazı kimselere verilen kavrama yeteneği/ bilgelik olduğu, İsra Suresi 39. Ayetteki vahiy olan hikmet olmadığı çok açıktır.
Bakara Suresi 269. Ayette bahsi geçen hikmet pek çok çevirmen tarafından bilgelik veya doğru hüküm verme yeteneği olarak anlaşılmıştır. Cemal Külünkoğlu, Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan, Edip Yüksel ve daha başkalarıda Bakara Suresi 269. Ayette da geçen hikmet kavramını bu şekilde çeviri yapmıştır.
Günümüzdeki bazı çağdaş meal yazarları, Nisa Suresi 113. Ayetteki kitap dışındaki hikmeti, Bakara Suresi 269. Ayetteki gibi doğru hüküm verme yeteneği veya bilgelik olduğu şeklinde meallendirme yapmaktadır. Bu hatalı bir meallendirmedir.
Şimdi bazı çağdaş meal yazarlarının Nisa Suresi 113. Ayette geçen hikmeti yanlış meallendirip, bu konuda yanlış açıklamalar yapıldığını göstermeye çalışacağız.
Allah, sana Kitab'ı (Kur’an’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. (allemeke). (Nisa 4/113)
Bu ayetteki "allemeke"........
© Akasyam
visit website