Türkiye’de herhangi bir konuyu aklı başında tartışmaya imkan ve ihtimal yok
Türkiye’nin en önemli sorunu ne diye sorduğunuzda bu soruya çok uzun bir listeyle karşılık verilebilir.
Benim kişisel kanaatim, Türkiye’de bugün yaşadığımız bütün ama bütün sorunların kökünde bir tane büyük sorun yatıyor: Eğitim ve insan kaynağının kalitesi sorunu.
Eğer Türkiye bu sorununu çözmeyi başarırsa, kademe kademe bütün geri kalan sorunlarını da çözebilir. Benim naçizane görüşüm bu.
Peki eğitim ve dolayısıyla insan kaynağının kalitesi sorunu dediğimiz sorun ne?
Bu konu uzun yıllardır konuşulan, hakkında akademik araştırmalardan siyasi tartışmalara kadar pek çok şey yapılan bir konu, söylenmemiş çok az şey kaldı aslında.
Ama yine kişisel görüşümü söyleyeceğim: Eğitim sisteminin temel kök sorunu iki farklı kategoride ifade edeceğim ama baktığınızda iki kök sorun teşhisim aynı kapıya çıkıyor. Bu kategorilerden birincisi, eğitim sistemimizin bir imkansızı başarmaya çalışan merkezi yapısı. İkinci kategori ise eğitimin kalitesi.
Merkezi sistem ve kalite, birbiriyle simbiyotik ilişkide olan, birbirini besleyen iki ayrı sorun, yarattığı sonuç ise tek: Eşitsizlik.
Dikkat edin, Türkiye’nin alçak sesle ve tarafların karşılıklı birbirlerini anlamaya çalışarak tartışamadığı konuların başında eğitim gelir. Hele eğitimin 1970’lerden itibaren artık tamamen gündelik siyasetin ve ülkedeki kültür savaşının savaş alanı haline gelmesiyle bu konuyu makul biçimde konuşmak ve sorunu karşılıklı fikir alıverişiyle çözmeye çalışmak imkansızlaştı.
Bu soyut laflardan somuta geleyim.
Mevcut eğitim sistemimiz, henüz 14 veya 15 yaşında olan sekizinci sınıf öğrencilerini, hayatlarının bu daha başlangıç aşamasında çok ağır bir strese sokuyor.
Bu stresin sebebi, Almanya’nın 19. yüzyıl sonlarında yaptığı büyük eğitim devriminin sanki büyük bir marifetmiş gibi bugünün Türkiye’sinde neredeyse bir tabu olarak benimsenmiş olması. (Oysa Almanya son 10 yıldır bu sistemi kendisi değiştirmeye uğraşıyor, en azından tartışıyor.)
Nedir o sistem? Ortaokulun sonunda bütün çocukların daha sonraki eğitim yolculuklarının zorla ikiye bölünmesi. Yani çocuklar ya akademik eğitime devam edecek ortaokuldan sonra ya da meslek eğitimine.
Türkiye bunu neredeyse Almanya kadar katı uyguluyordu. Ak Parti döneminde bu katılık yumuşatılmak istendi, meslek liselerinden mezun olanların da üniversitelere girmesinin önündeki engeller kaldırıldı. Sanıldı ki bu sayede 14-15 yaş çocuklarda yaşanan stres hafifler, çocukların meslek lisesine gitmemek için son bir çabası olan LGS sınavına girecek öğrenci sayısı böylece azaltılır.
Hayır, öyle olmadı. Kaç yıldır görüyoruz, 8. sınıfı bitiren öğrencilerin tamamına yakını LGS sınavına girip şansını denemek istiyor. Çünkü sınavsız girilen okulların eğitim kalitesinin kötü olduğuna dair hiç de yanlış olmayan yaygın bir inanç var.
Biz........
© 10 Haber
