Yeni adli yılda cumhuriyet savcılıkları ıslah edilir mi, kim ve nasıl?
2026 Adli Yılı açılırken tam bağımsız, şeffaf ve hesapverebilir bir yargı reformu ihtiyacı her zamankinden elzem. İşte bunun için 8 somut öneri.
Ana muhalefet CHP’nin cumhuriyet savcılıkları hakkında en çok şikâyet ettiği konu 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nu ve arkasından yönetim kadrosunu gözaltına alıp tutuklattıran İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek. Gerçekten de CHP Genel Başkanı Özgür Özel, oturduğu lojman, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a doğrudan rapor ettiği iddiası da dahil yürütme ile ilişkileri ve açıp yürüttüğü yolsuzluk soruşturmalarında aldığı karar ve yaptığı işlemlerden dolayı Başsavcı Gürlek’i şiddetle eleştiriyor. Ancak sayın Özel, kendi şikayetlerini gidermek için de bundan sonra hiç kimsenin şikâyet edeceği bir durumun ortaya çıkmaması için de cumhuriyet savcılığı kurumunu temel fikirden başlayarak kapsamlı bir reformdan geçirmek gerektiğini söylemiyor. CHP’nin mustarip olduğu yapısal ve köklü sorunları kökten çözmek için – herhangi bir çözüm önermemesi bir kenara- yapılması zorunlu savcılık reformunun “r” harfinden bile söz etmiyor.
Oysa, FETÖ ve arkasındakilerin uzantıları, sözde savcılık soruşturmalarında sulh ceza hakimliği kararlarıyla yüksek devlet sırlarının saklandığı kozmik odaya girebilmiş, Yılmaz Özdil’in deyimiyle “125 milyon Word sayfası büyüklüğünde devlet sırrı ve Vatan için canını ortaya koyacak yaklaşık yüz bin yurtseverin isim listesi çalınmış, Devletin nefsi müdafaasına Cumhuriyet tarihinde böyle büyük bir darbe vurulmamış”; 17-25 Aralık’ta savcılıkların yolsuzluk soruşturmalarını manidar zamanlayanların kalkıştıkları yargısal darbe kıl payı ile önlenebilmişti.
Yaklaşık 12 sene sonra, 2025’te İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının – 19 Mart’ta İmamoğlu’nun yakalanması ile başlayan – örgütlü yolsuzluk soruşturmalarında en başta CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (BŞB) Başkanı İmamoğlu ve yönetim kadrosunun çoğu olmak üzere CHP’nin Antalya ve Adana BŞB başkanlarının –tutuklanması ve buna paralel olarak yürüyen CHP’nin 2023 Kasım ayı kongresinin iptali davası etrafında sürdürülen “CHP’ne kayyım atanmalı” çığırtkanlıkları CHP’ye ve demokrasimizde muhalefete büyük bir darbe indirmeye aday.
Acaba 17-25 Aralık’ta meşru hükümeti hedef alan savcılık soruşturmalarının bu kez muhalefeti hedef alan bir versiyonu ile mi karşı karşıyayız? Bunun cevabını düzenlenecek iddianameler, düzenlenecekleri zaman ve içerikleri belki biraz netleştirecek…
Önümüzdeki en acı gerçek o ki; Eski Adalet Bakanı yardımcısı Akın Gürlek’i İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı olarak atayan da, Gürlek’in şüphelileri tutuklamasını talep ettiği sulh ceza hakimlerini atayan da, sulh ceza hakimlerinin tutuklama kararlarına itirazların yapıldığı asliye ceza mahkemesi hakimlerini atayan da ve hatta CHP’nin kongresinin iptali davasına bakan hâkimi atayan da Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) başkanı Adalet Bakanı! Kurulun doğal başkanı Adalet Bakanını ve 13 üyesinin kahir çoğunluğunu da Cumhurbaşkanı doğrudan ve TBMM vasıtası ile atıyor. Ancak derinlere inip mikroskopla bakılmadıkça görülmeyen ise savcılıkların yargıda, adliyelerde ve adalet komisyonlarındaki konumları, görev ve yetkileri ve yürütme ile ilişkileri ile hakimler üzerinde sahip oldukları fiili nüfuzlarının durumu daha da kötüleştirdiği.
Bağımsızlık ve tarafsızlığın görüntü olarak da hâkim olması gereken adliye binalarını Adalet Bakanlığı adına başsavcılıklar yönetir. Savcılıkların adliye içinde hakimlerden daha etkili ve ayrıcalıklı ayrı bir güç oldukları çok bellidir. Bazı adliyelerde, hakimlerin koridorlarından farklı olarak savcıların koridorlarının kırmızı halı ile kaplanması ve ayrı özel düzenlemesinin olması savcıların ayrı ve üstün bir yere sahip olduğunu gözlere sokar. Öte yandan başsavcılar her adliyedeki adalet komisyonlarının doğal üyesidir. Sahip oldukları yetki ve imkanlar ile –azınlıkta olsalar bile- komisyona hâkim olabilen savcıların hakimler ve tüm adliye personeli üzerindeki nüfuzunu kim inkâr edebilir?
Savcılar da insan değil mi, insanî hatalara savcılar da düşmezler mi? Örneğin bir kişinin suçluluğuna inanan savcı inancını doğrulayan şeyleri daha çok fark edip, şüpheli aleyhine yorumlamaz mı, şüphelinin lehine olan şeyleri daha az göreceği gerçek değil mi? Bir kişi bir şeye hem inanıyor hem de inkâr ediyor olabilir mi? Görevi devlet adına suçlama yapmak olan savcılar, karşılarına çıkarılan şüphelinin aynı anda hem suçlu hem de masum olduğuna inanabilirler mi?
Daha da derinine girelim; gerçeği bulmak için bir tezin karşıtı bir antitez ile sınanması; bir şüphelinin suçlu olduğuna dair savcı iddiasının bunun karşıtını –suçlu olmadığını- savunan karşıt iddia ile sınanması gerekir. Hal böyle iken -bağımsız ve tarafsız bir hâkim ikna edilmeksizin- başsavcının onaylaması ile savcıların şüphelileri........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d