Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Seçimlerin gölgesinde değil, tarihin ışığında bir yolda yürümemiz gerekiyor.
Devletin bekası kişilerle değil, ilkelerle sağlanır.
Yetki ise, makamın değil; milletin verdiği bir emanettir.
Bu emanet; milleti yüceltmek, refahını artırmak, güvenliğini sağlamak için kullanılırsa anlam kazanır.
Aksi takdirde yetki, halkın sırtına yüklenen bir yük, milletin sırtına bağlanan bir pranga olur.
Güçlü olmakla meşru olmak, aynı şey değildir.
Tarihten bugüne nice güçlüler, halkın gönlünde yer bulamadığı için yok olup gitmiştir.
Ama meşruiyetle güçlenen bir yönetim, sadece bugünü değil; yarını da inşa eder.
İşte bu nedenle, halkın iradesiyle gelen hiçbir değişim korkutucu değildir. Korkulması gereken, halktan kopuk ama güçlü görünen yapılardır.
Geçtiğimiz günlerde KKTC’de yapılan seçimler, sadece bir siyasi sonuç değil; aynı zamanda bir tarihsel yönelişin işaretidir.
Kıbrıs Türk halkı, yönetime dair daha doğrudan, daha katılımcı bir ses talebinde bulunmuştur. Bu talep, Türkiye karşıtlığı değil; Türkiye ile daha eşit, daha sahici, daha karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki arayışıdır.
Türkiyesiz bir KKTC düşünülemez. Ancak bu bağlılık, bazı grupların dar çıkar alanlarına........© Yeniçağ





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d