Kendi elimizle kendi sonumuzu mu getirdik?
Gece çökerken yalnızca yıldızlar değil, makinelerin gözleri de üzerimize dikilmişti.
Washington'da bir salonun loş ışıkları altında Sam Altman konuşuyordu.
Kalbi hala insanlıktan yana atan bir adam gibi görünüyordu ama gözlerinde o tarifsiz boşluk vardı.
Yarın bizim değilmiş gibi konuşan bir zihin...
O anda tüm salon sessizliğe gömülmüştü. Çünkü Altman’ın ağzından dökülen her kelime, bilim kurgu değil, yaklaşmakta olan bir gerçeklikti.
Hani şu distopik filmlerde, sonradan “neden kimse dur demedi?” dediğimiz anların tam ortası...
***
Altman’ın uykularını kaçıran ilk senaryo, "kötü adam"ın süper zekayı iyilerden önce ele geçirmesi.
Bir süper bilgisayar düşünün ki; nükleer silahlardan daha sessiz, daha hızlı, daha sinsi. Düğmelere değil, algoritmalara basan bir cani…
Bu, artık bir ulusun elektriğini değil, insanlık onurunu bile söndürebilir.
Siber savaş değil bu, bir zihin katliamı!
***
Düşünsenize, gözünü hırs bürümüş bir diktatörün ellerinde, yapay zeka.
Sınırları yeniden çizen değil, sınır kavramını ortadan kaldıran bir güç.
“Bugün şehrinizde elektrik yok” değil, “artık dünyada adalet yok” diyen bir yapay süper tasarlayıcı... Kodla yaratılan ve kodla cezalandıran...
Böyle bir gücü bir “kötü adam” mı ele geçirir, yoksa kendini iyi zanneden biri mi? Asıl soru bu.
Zira her kötülük, birilerinin “iyilik adına” yaptığı........
© Yeniçağ
