menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu: Ontolojik bir dönüşümün eşiği

14 0
07.08.2025

Yüzyılı aşan inkâr ve imha siyasetlerinin ardından, Türkiye tarihinde ilk kez Kürt meselesinin çözümünü demokratik bir çerçeveye oturtan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kurulmuştur. Bu, yalnızca siyasal bir gelişme değil, aynı zamanda devlet-toplum ilişkilerinde paradigmatik bir kırılmayı temsil etmektedir. Çünkü bu komisyon, ulus-devletin “tekçi” ontolojisine karşı, çoklukla var olmanın ahlaki ve siyasi meşruiyetini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda komisyonun varlığı, klasik siyasal ontolojinin – yani egemenliğin tekelci tanımının sorgulanmasına ve yerine çoklu hakikat rejimlerinin, kimliklerin ve aidiyetlerin tanınmasına yönelik bir eylem biçimidir. Barış ve demokratik toplum manifestosunun özgürlük perspektifini esas aldığının ifadesidir.

Barış ve Demokratik Toplum Perspektifi: Ontolojik bir yeniden kuruluş

Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği barış ve demokratik toplum perspektifi, yalnızca pratik bir çözüm önerisi değil; aynı zamanda siyasetin varlık anlayışını, özneleşme biçimini ve birlikte yaşamanın felsefi zeminini yeniden kurmayı hedeflemektedir. 11 Temmuz’da silahların yakılması ve sonrasında kurulan bu komisyon, şiddetin yerini müzakereye, tek tipçiliğin yerini çoğulluk temelli toplumsal sözleşmeye bıraktığı yeni bir siyasal alanı işaret etmektedir. Bu, var oluşsal (ontolojik) olarak da barışın yalnızca bir “durum” değil, bir “ilişki biçimi” olduğunu; demokratik toplumun ise yalnızca bir sistem değil, etik bir birlikte yaşam pratiği olduğunu gösterir.

Konsensüs ve çoğulluk: yeni bir siyaset etiği

Komisyonun kendi ilkelerini belirlemesi ve muhalefet partileri arasında bir uzlaşı sağlanması, Türkiye siyasetinde nadir görülen bir çoğulcu yaklaşımı temsil etmektedir. Bu durum, etik siyaset kuramı açısından değerlendirildiğinde, çatışan farklılıkların bastırılmak yerine tanınması ve diyalog zemininde karşılaşması anlamına gelir. Türkiye’nin çok kültürlü, çok kimlikli yapısının kabulü, varlığın tekliğine değil, farklılıkların birlikte var olmasına dayanan bir ontolojik çoğulluk anlayışının ifadesidir. Bu anlayış, yalnızca siyasal pratikleri değil, aynı zamanda Cumhuriyet modernitesinin düşünsel sınırlarını da........

© Yeni Yaşam