Şiddet sarmalında çıkmak ve barış
Tarihin ilk eşitsizliği kadın ve erkek arasında yaşandığı ve bu eşitsizliğin şiddet ve çatışma doğurduğu sadece feminist değil tüm siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik politika alanlarının da ortaklaştığı bir konudur.
Erkeğin elindeki şiddet araçlarını kadın etrafında oluşan toplumsallığı baskı altına almak ve kendisini hâkim kılmak için kullandığı biliniyor. Zamanla kadının toplumsal, kültürel ve ekonomik tüm üretimlerine el koyarak, kadın ve toplumu baskı altına alan erkek egemenliği kendisini ancak şiddet ve şiddet araçları üzerinden var edebilmektedir.
Toplumu toplum olmaktan çıkaran, sürekli eşitsizlik, baskı ve şiddet üreten erkek egemenliği günümüzün aşılması gereken en acil sorunlarından biri olarak önümüzde durmaktadır.
Sayın Abdullah Öcalan erkek egemenliği ve kadın toplumsallığı arasında yaşanan şiddet ve çatışmanın tarihsel gelişimini 30 bin yıl öncesine dayandırıyor. Yeni manifestoda ifade ettiği ‘devrimsel bir gelişme olarak görülen neolotik toplum içinde, erkek avcı kulübünün büyük bir karşı devrim hamlesiyle kadını köleleştirmeye kadar giden yolu açtığını ve bir cinsiyet savaşı başlattığını şimdi daha iyi görebiliyoruz’ belirlemesi erkek egemenliğinin kadına karşı sürekli bir savaş içinde olduğuna, neolotiğin gerçekleşmesinin ancak bir karşı devrimle mümkün olacağı ve bu karşı devrimin erkek avcı-kastik kulübü tarafından gerçekleştirildiğini ve erkeğin bu karşı devrimle kendisini ulaşılmaz, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak kutsadığına dikkat çekmektedir. Erkeğin elindeki bu güç toplumu denetime almanın baskı ve zor ile emeğine el koymanın aracı olmuştur. Sayın Öcalan kadınların eve kapatılmasında ve köleleştirmesinde “cinsiyete dayalı iş bölümü”nün büyük bir rol oynadığını ifade eder. Kadınların eşitlik ve özgürlük sorunsallığının temelinde bu gerçeklik yatmaktadır. Cinsiyetçi iş bölümü, erkeğin zor araçlarını elinde bulundurması, kadının baskı altına alınması, köleleştirmesi mümkün hale gelmiştir. Kadını yaşamın dışına iten, emeğini, bedenini sömürü aracına dönüştüren bu iş bölümü kapitalist iş bölümü ile birleşince kadınlar için hayat yaşanmaz bir hal almaktadır.
İnsan ilk doğduğunda eşittir. Ama içine doğduğu cinsiyetçi toplum onu kadın ve erkek olarak ayırmakta ve çözülememiş, giderek derinleşen bir sorunsallığın parçası haline getirmektedir. Bu sorunsallık çözülmeden ne kadınlar ne de insanlık için ne yazık ki kurtuluş mümkün görünmüyor. Sürekli eşitsizlik ve şiddet üreten bu sistemin değişmesinin zamanı geldi de geçiyor bile.
Neden böyle bir giriş yaptım.........
© Yeni Yaşam
