GÖNÜLLERDE BİRLEŞEN AY – YILDIZ: AZERBAYCAN HATIRALARI
Yıllar sonra memleketim Azerbaycan’a, kendi köyüme gidecektim. Çok ama çok heyecanlıydım. Gidiş tarihini adeta iple çekiyordum. Öyle ya, köyüme gitmeyeli tam 6 yıl olmuştu. Ailemden, akrabalarımdan 6 yıldır uzaktım. Nihayet o gün geldi çattı ve Azerbaycan’a doğru yola çıktık.
Korona salgınından bu yana Azerbaycan’ın kara sınırları kapalı olduğu için ülkeye giriş sadece havayoluyla gerçekleşebiliyordu. Hükümet yetkilileri, bunun gerçek sebebinin korona dışında güvenlik meselesi de olduğunu söylüyordu.
Kalkıştan bir buçuk saat sonra uzaktan Bakü’nün ışıkları gözükmeye başladı. İçimdeki sevincimi tahmin bile edemezsiniz. Evet, Bakü’nün ışıkları bizi bekliyordu.
Yerel saatle gece 2 civarında uçağımız Bakü’ye iniş yaptı. Uçak kapısı açıldı, yere indiğimizde bizi Bakü’nün meşhur rüzgârı karşıladı. Yanımıza gelen görevlinin bize Azerbaycan Türkçesinde seslenmesi ve onunla kendi Türkçemizde iletişim kurmanın mutluluğu tarif edilemezdi.
Pasaport işlemlerimizi bitirip havalimanından çıktıktan sonra, dışarıda bizi babam ve halamın oğlu karşıladı. Havalimanından çıkıp halamlara gittik. Sabahın erken saatlerinde halamın hazırladığı kahvaltı sofrasına oturduk. Aman Allah’ım, yıllardır hasret kaldığım lezzetleri tattıkça birer birer lezzet hatıraları aklıma geliyordu. Hele hele kıtlama, reçel ve çikolatayla içtiğim leziz Azerbaycan çayı… Dünyaya bedel. Bazen vatan, bir bardak çay bile olabiliyormuş…
Kahvaltıdan sonra sıcağa kalmamak için sabah namazını kılıp aceleyle köyümüze doğru yola çıktık. Bakü’den köyümüze kadar olan 350 km’lik mesafede birçok şehir, kasaba ve köyden geçtik. Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’ndan sonra çok değiştiğini arkadaşlarımdan duymuştum fakat bunu görmek şimdi nasip oldu. Geçtiğimiz yollarda ne kadar şehit veren şehir, kasaba ve köy varsa hemen hepsinin girişinde şehitlerin resimleri veya şehitler için yapılmış hayratlar vardı. Resim ve hayratlardaki en önemli........
© Yeni Ufuk Dergisi
