menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İdare ve siyaset

25 0
04.08.2025

Bundan birkaç yıl önce bir sempozyum vesilesiyle Van’a gittim. Sağ olsun oradaki arkadaşlarımız tam bir misafirperverlik örneği sergilediler. Bizi ağırladılar, gezdirdiler ve pek çok kıymetli insanla tanıştırdılar. Gittiğimiz günün ertesinde sabah kahvaltısı için Van’da “Kahvaltıcılar Sokağı” olarak maruf bir mekâna gittik. Yanlış hatırlamıyorsam sokakta üç dükkân vardı ve hepsi de gayet rahat, güzel ve temiz görünüyordu. Fakat sokağın girişinde üç delikanlı otobüs terminallerindeki çığırtkanlar gibi “abi buraya gel, abi buraya gel” diye rahatsız edici bir ısrarla müşterileri davet ediyorlardı. Hakikaten mekânın nezâhetine de halel getiren bir görüntü oluşuyordu. Neyse bizi ağırlayan arkadaşların uygun gördüğü bir yere oturduk. Sonra girişte ısrarlarıyla müşterileri darlayan çalışanlardan birini çağırdım ve “Kardeşim zaten topu topu üç dükkan var burada, gelen müşteri bakıp mutlaka birine girecek. Kim söylüyor size böyle gelenleri darlayıp rahatsız edecek şekilde çağırmanızı?”. Arkadaş gayet ciddiyetle yılın sözünü söyledi: “He abi keşke Tayyip Erdoğan bu işe bir el atsa”.

Türkiye’de tuhaf bir şekilde idare ile siyaseti karıştırma alışkanlığı var. Bu alışkanlık yeni de değil. Ben bile kırk yıllık mazisini hatırlıyorum. Siyasetten beklenenler ile idareden beklenenler hep karıştırılıyor. Oysa siyaset ile idare arasında fâil, mükellefiyet, ölçek ve süreç bakımından farklılıklar vardır. Bu bağlamda devlet adı verilen kurum hem içe ve dışa bakan yönleriyle hem de alt kurum ve........

© Yeni Şafak