Kira ve eğitim enflasyonu: Türkiye’nin geleceğini bitiren iki mermi
Malumunuz geçen hafta kaleme aldığımız makalede dünyadaki genel doğurganlık seviyelerindeki düşüşün sanayide nasıl yeni bir ihtiyaç doğurduğunu ele almıştık.
Çalışma çağındaki nüfusun hızla azalması, küresel ölçekte insansı robot teknolojilerine gerçeğe dönüşmüş bir zorunluluk olarak kapı açmıştı. Yani insan kaynağındaki eksilme bizzat yeni bir endüstri yaratıyor.
Bu hafta ise konuyu Türkiye özelinde değerlendirmekte fayda görüyorum. Zira Türkiye’deki doğurganlık hızı son on yılda düzenli olarak gerilerken, özellikle son beş yılda çok daha hızlı ve dramatik bir düşüş yaşanıyor.
Artık geldiğimiz nokta sıradan bir demografik dalgalanma değil; bir eşik aşılmış durumda. Ailesiyle, soyu ve kökleriyle övünen Türk milletinin tarihsel gücünün dayandığı ana kaynağın genç ve dinamik nüfusun sessizce azalması sorunuyla yüzleşiyoruz. Bugün mesele, “kaç çocuk istiyoruz?” sorusu değil, “kaç çocuğu yetiştirebilecek durumdayız?” sorusudur.
Türkiye’de toplam doğurganlık 2015’te 2,16 iken 2024’te 1,48’e geriledi. Bu oran nüfusun kendini yenileme seviyesinin dramatik biçimde altında.
Yani Türkiye geleceğini üretmiyor!
Bu düşüşün temel nedeni artık kültürel ya da psikolojik değil: ekonomik olarak çocuk sahibi olmak orta sınıf için sürdürülemez bir maliyet hâline geldi.
Bugün İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlerde ikinci çocuk kararı şu anlama geliyor:
* daha büyük ev → daha yüksek kira,
* daha pahalı eğitim → zorunlu harcama,
* artan bakım giderleri → daralan bütçe.
Kira ve eğitim maliyetlerindeki artışın doğurganlık eğrisiyle ters yönlü ilerlemesi tesadüf değil.
Özellikle 2020’den sonraki enflasyonist dönemde kiralar ve eğitim ücretleri hane gelirlerinin........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein