Toplumsal cinsiyet: pembeyle mavinin ötesi
‘Kız çocukları pembe sever, oğlan çocukları mavi’ , ‘kadınlar ağlar, erkekler güçlüdür’, ‘erkek adam ağlamaz’, ‘kadından mühendis mi olurmuş?’, ‘baba çalışır anne evde çocuk bakar’…
Yukarıdaki cümlelerden en az birini duymuşsunuzdur. Toplumsal cinsiyet denildiği zaman hala birileri gözlerini deviriyorsa muhtemelen bu cümlelerle büyüyüp onların gerçek olduğuna inandığı içindir. Bu yazıda toplumsal cinsiyetin ne olduğu ne olmadığı ve ne olması gerektiği hakkında konuşacağız.
Toplumsal cinsiyet, bir kişinin biyolojik cinsiyetinden (kadın, erkek ve interseks) farklı olarak toplumun o kişiye yüklediği roller, sorumluluklar ve beklentiler ile ilgilidir. Bir kadın olarak doğduğumuzda ‘narin, şefkatli, çocuk bakmaya programlı’ olmadığı gibi erkek olarak doğduğumuzda da ‘güçlü, ağlamayan, futbol seven, tamir işinden anlayan’ biri olmak zorunda değiliz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre toplumsal cinsiyet ‘bir toplumda kadınların, erkeklerin, kız ve oğlan çocuklarının sosyal olarak inşa edilmiş rolleri’ ifade eder. Aslında kimin ne giyeceği ne okuyacağı ve nasıl davranacağı konusundaki kurallar doğal değil öğrenilmiş davranışlardır.
‘Kadınlar duygusaldır, erkekler mantıklı’ düşüncesi öyle yaygındır ki sanki duygusal olmak bir suçmuş gibi gösterilir. Oysa duygular insan olmanın temelidir. Duyguların cinsiyeti yoktur. Kadınlar da erkekler de........
© Yeni Düzen
