İttihad-ı İslâmın temel taşları ve Bediüzzaman - 1
Kendi tabirince dünya zevki namına hiçbir şey tatmamıştır. Bütün ömrü harp meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket mahkemelerinde ve sürgünlerde geçmiştir. Görmediği eza ve çekmediği cefa kalmamıştır.
Bütün bunlara rağmen, o hayatından hiçbir zaman şikâyetçi olmamış ve kendisine her türlü çileyi çektirenlere, imanlarını Risale-i Nur ile kurtarmak şartıyla hepsine hakkını helâl etmiştir. Onun bütün meselesi milletin imanını selâmette görmekti. “Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem. Orası da bana zindan olur. Eğer, milletimin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü, vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” diyordu. Hazreti- Ebubekir’in (ra) fedakârlığını kendine rehber yapmıştı. Zira O “Ya Rabbi! Cehennemde benim vücudumu öyle büyüt ki, mü’minlere yer kalmasın.” diyecek kadar ulvî bir fedakârlık ruhuna sahipti.
Bediüzzaman Hazretleri, sadece bu ülkenin değil, bütün İslâm dünyasının dertleriyle dertleniyor ve her türlü problemlerinde çareler üretiyordu. “Âlem-i İslâm’a vurulan darbelerin en evvel kalbime indirildiğini hissediyorum.”........
© Yeni Asya
