menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Milletin vekili, halkın sesi - Nureddin Tokdemir’i vefatının 7. yılında rahmetle yâd ediyoruz

13 1
14.08.2025

“Hayat zannettiğin hâlât yalnız bulunduğun dakikadır. Hatta bir kısım ehl-i tetkik ‘Bir âşiredir, belki bir ân-ı seyyaledir’ demişler.”

Bediüzzaman Said Nursî böyle tarif etmiş maddî hayatı. O dakikadan öncesini ölü, sonrasını da adem, hiç saymış. Onun ‘ehl-i tetkik’ dediği bazı kişiler hayatı o kadar da uzun görmemişler ve ‘bir âşiredir, bir anda akıp giden zaman dilimidir’ demişler.

Dünya hayatı bazıları için gerçekten beşerin idrak edemeyeceği kadar kısadır. Hayat zannedilen o hâlâtı bazıları erken sayılan on, yirmi, otuz yıl; bazıları hayıflanılan kırk, elli yıl, kimi normal ömür süresi olarak görülen altmış, yetmiş yıl, kimi de uzun ömür addedilen seksen, doksan yüz yıl yaşamış. Çok azı da yüz yaşını geçerek ‘dalya’ demiş.

İnsanlık tarihinde dünya zamanı ile Hazret-i Havva gibi bin yüz yıl, Hazret-i Âdem Aleyhisselam gibi bin yıl, Hazret-i Nuh gibi dokuz yüz yıl yaşayanlar da vardır. Fakat ömrü yaşanılan sene olarak değil, o zaman içinde verilen eser, yapılan çalışma, gösterilen gayret, iyilik, güzellik, hayır, hasenat olarak görenler de az değildir.

Hilkatin iktizası ile insanlığın kahir ekseriyeti normal ömür süresi olan altmış, yetmiş yıl yaşamıştır. Onların çoğu da ömrünü yaşı ile sınırlamamış adını, sanını, namını; nesilleri, hizmetleri, eserleri ile yaşatmaya çalışmıştır. Aralarında, öldükten sonra adından söz ettirmek maksadıyla ‘kiliseyi kirletenler’ de olmuştur.

Hususan Müslümanlar, hayat zannedilen hâlâtın veya ân-ı seyyalenin her anını, her âşiresini iman, ibadet, zikir, tefekkür gibi ibadet halleri ile değerlendirerek veya davasına hizmet ederek, hayır, hasenatta bulunarak, insanlığa faydalı eserler vererek ebedîleştirme cihetine gitmişlerdir. Nureddin Tokdemir de onlardan biridir.

İTTİHAD GAZETESİNDE YAZMAYA BAŞLADI

Nur Hareketi o yıllarda bilhassa İstanbul’da inşirah zamanını yaşıyordu. Nureddin, Zübeyir Gündüzalp ve Mehmed Kutlular’la çalıştıkça inşirah hareketine intibak etti. Onlarla birlikte İttihad gazetesinin kuruluş çalışmalarına katıldı. Yazı kadrosunda yer aldı ve mesleğinin iktizasınca tarihî yazılar yazma hazırlıklarına başladı.

“OKUMAZSAM ALDANIRIM”

Zübeyir Gündüzalp’in her vesile ile söyleyip itina ile yaşadığı bu sözü hayat düsturu olarak kabul eden Nureddin, her gün Risale okumayı ihtiyat haline getirdi. Zaten mesleği itibarıyla kitap okumayı seviyordu. Buna bir de Risale-i Nurların cazibesi ve arkadaşlarının teşviki eklenince Sözler, Mektubat, Lem’alar gibi imanî bahisleri muhtevi büyük risaleler elinden düşmez oldu.

27. MEKTUBU ÇOK OKU

“Kardeşim, sen 27. Mektubu çok oku.” Bir gün, namazı müteakip yapılan namaz dersinin ardından Sözler’i alarak günlük okumaya başlayacağı sırada yanına yaklaşan Zübeyir böyle deyince durdu. Başını kaldırıp sebebini sormaya hazırlanırken onun gülümseyerek gitmesi, tesviyenin sebebini kendisinin bulmasının ifadesi gibiydi. Zübeyir’in sebepsiz konuşmadığını, insanın fıtratına göre tavsiyelerde bulunduğunu, kabiliyetini nazara alarak vazife verdiğini bildiği ve muhatabına bir şey söylemeden yaptığı tavsiyenin ve verdiği vazifenin arkasını takip ettiğini öğrendiği için bu tavsiyenin bir hikmetinin olduğunu anladı ve Sözler’i rafa koyarak Mektubat’ı aldı. Yirmi Yedinci Mektubu bulup merakla okumaya hazırlanırken kitaptaki sıralamada öyle bir bahsin olmadığını görünce şaşırdı. Bazı risalelerde olduğu gibi onun da sayı sırasında değil, işlenen bahisle ilgili başka bir yerde olabileceğini düşünerek elindeki kitaba dikkatle bir daha baktı ise de yine bulamadı. Dershanedeki arkadaşı Hamdi’nin izahatı ile anladı 27. Mektubun aynı zamanda Lahika mektuplarını ihtiva ettiğini. Raflarda eline geçen ilk lahika Emirdağ Lahikası olduğu için hemen aldı ve dikkatle okumaya başladı.........

© Yeni Asya