Risale-i Nur’la bakmak
Peki, gördüğümüz, yalnızca gözümüzün önündekinden mi ibaret? Yoksa manzaranın ardında daha derin bir mana mı var? İşte “Risale-i Nur’a bakmak” ile “Risale-i Nur’la bakmak” arasındaki fark tam da burada başlar. Birincisi sadece seyretmek, ikincisi hakikati görmektir.
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’u hakikate açılan bir “mana penceresi” olarak tarif eder. Bu yüzden, ona yalnızca “Risale-i Nur’a bakmak” değil, “Risale-i Nur’la bakmak” gerekir. Çünkü Risale-i Nur, kendi nefsini göstermek için değil, hakikati göstermek için yazılmıştır. Nasıl ki bir dürbün, bizzat incelenmek için değil, bakılan şeyi net görmek için kullanılır; Risale-i Nur da hakikati netleştiren bir dürbündür.
Risale-i Nur’a bakmak, onu bir kitap olarak okuyup bilgi edinmek şeklinde anlaşılır. Hâlbuki Risale-i Nur’la bakmak; o bilgileri bir ölçü, bir mihenk hâline getirip dünyaya, olaylara, insana ve hayata o nazarla bakmak demektir. Üstad’ın ifadesiyle: “Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır; ben de bir ders arkadaşıyım.”
Bu bakış, eserin merkezine şahsî yorumu değil, Kur’ân hakikatlerini koyar.
Neden........© Yeni Asya
