Estetik duygumuz ve ubudiyet
Ziyaretçiler her fotoğrafın önünde toplanıp hayran hayran bakıyor, zaman zaman kendi aralarında yorumlar yapıyorlardı.
Baharda çiçek açan ağaçların göz kamaştırıcı güzelliğini gösteren karelerle başlayan ilk bölüm, yaz ve sonbahara ait nefis fotoğrafların ardından, kış mevsimine ait, beyaz örtüye bürünmüş orman manzaraları, karda yürüyen kız çocukları gibi doyumsuz tablolarla sona eriyordu.
Bu tür sergileri hiç kaçırmayan arkadaşım, akşam eve gittiğinde günlüğüne şunu yazmıştı: “Büyüleyici fotoğraflarla ülkemi dört ayrı mevsimde, bölge bölge dolaştıran olağanüstü bir sergiye gittim bugün. Gözlerim doydu...”
Evet, estetik duygumuzun dışa açılan penceresidir gözler. Gözler değişik açılardan güzelliklerin fotoğrafını çekip bu duyguya gönderirler. Doyan gözler değil bu duygumuzdur aslında. Kulaklar da başka güzellikleri derleyip aynı duygumuza yollarlar. Mesela, rüzgârın esintileriyle hışırdayan yaprakların tatlı melodisini yahut yamacın alt tarafından akıp gelen derenin çağıldamasını yahut da bahçedeki güle muhabbetini dile getiren bülbülün şakımasını... Diğer duyularımız da öyle. Onlar da kendi ‘mizanlarıyla’ güzellikleri derleyip sunarlar bu duygumuza!
Güzelliği görüp hissetmek ve güzellik karşısında farklı bir boyuta geçmek insanın en müstesna duygularından birisidir. Derecesi ve gelişmişlik düzeyi farklı olmakla birlikte, her insanın yaratılışında böyle bir duygunun bulunduğu âşikârdır. Bundan dolayıdır ki insanlık tarihi boyunca felsefenin ana konularından birisi estetik olmuş, insanların kendilerini gerçekleştirdikleri önemli etkinlik alanlarından birisini sanat faaliyetleri teşkil etmiş, “güzel sanatlar” adıyla dünyanın birçok........
© Yeni Asya
