Dini dünyadan tefrîk ile…
Bu bağlamda Batı’da, bilimsel ve sosyolojik gerçekliğe kapalı, devletin varlığını tehdit eden bir güçle dogmatik bir yapıya sahip olan Kilise’nin gücünü sınırlamak için icat edilmiş olan laiklik, ne kişilerin anlayışına ya da arzusuna göre yeniden tanımlanabilir ne de “laikliğe Şeriat ruhu giydirmek” gibi bir hezeyana konu edilebilir.
Özü itibariyle Risale-i Nur’un Kur’anî dilini ortadan kaldırmaya yeltenen sadeleştirme meselesinde sağlam bir mukavemet oluşturan bir şahs-ı manevînin azalarıyız. Risale-i Nur’un aslının muhafazası için topyekun bir teyakkuz halinde, “put”u “pot”a çevirmek isteyenlerin de karşısında durarak Nurların bir harfinin dahi değiştirilmesine razı olmayan bir titizlik içindeyiz. Bu titizlik, asrın müceddininin sarsılmaz davasına bir halel gelmemesi içindir.
Risale-i Nur’un orijinal metnindeki “meşrutiyet” ibaresini kaldırıp yerine laikliği koyarak “Laikliğin ruhu şeriattandır” demenin sadeleştirmeyi gölgede bırakan bir tahrifat olduğunu üzülerek söylemeliyim. Bu tahrifatın doğurduğu tahribat, şeair-i İslamiyeyi tahribe yeltenenlerin karşısına dikilerek Şeriat-ı Ahmediyeyi muhafaza uğrunda ömrünü hapishanelerde geçiren Üstadımızın davasını reddetmekle eşdeğerdir. Laikliğin doğurduğu sekülerizm, pozitivizm gibi melanetlere “teslim-i silâh”........
© Yeni Asya
