Sistem Çöküyor Kopuşun Zamanı Şimdi
Krizin Ötesinde Çok Katmanlı Çözülme
İçinden geçtiğimiz dönem, yalnızca bir ekonomik kriz ya da siyasal yozlaşma evresi değildir; bu, çok katmanlı bir toplumsal çözülme halidir. Türkiye’de mevcut toplumsal formasyon, hem siyasal hem de iktisadi düzlemde radikal bir tıkanma yaşamaktadır. Kriz, yalnızca ekonomik göstergelerle değil; toplumun etik, kültürel, kurumsal ve psikolojik dokusunda da kendini göstermektedir. Sistem, kendisini meşrulaştıracak bir anlatı üretememekte ve krize karşı halkı ikna edecek bir rıza mekanizması kuramamaktadır. “Normalleşme” çağrıları, “reform” vaatleri ve “liyakat” söylemleri artık bu yapısal çöküşü maskeleyemez durumdadır.
Liyakatin Gaspı, Umudun Yıkımı
Milyonlarca gencin hayalini kurduğu meslekleri elde edebilmek için yıllarca mücadele ettiği sınavların cevap kitapçıkları, bir gece yarısı siyasal iktidarın uzantısı olan tarikatlara tahsis edilmiş kontenjanlar olarak kamuoyuna yansımaktadır. Sahte diploma çeteleriyle istediği makamları satın alan ayrıcalıklı kesimlerin yükseltildiği bu sistemde, hayatını hak ederek ilerlemeye adamış gençlerin önü sistematik biçimde kesilmektedir. Bu tablo, yalnızca liyakatin değil; geleceğin, umudun ve adalet duygusunun da gasp edilmesi anlamına gelir. Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumlar bu tür skandallar karşısında utanmazca sessizliğini korurken, sözde yetkililer “tek adam”ın talimatları doğrultusunda hareket etmekten başka bir refleks gösterememektedir. Ailelerin uğruna her bedeli ödedikleri bu sistemin ürettiği tek sonuç, toplumsallaşmış işsizlik ve geleceksizliktir.
Devletin Mafyalaşması ve Kurumsal Çöküş
Bu çürüme, istisnai bir durum değil; kapitalist sistemin yapısal ve tarihsel bir niteliğidir. Kapitalizmin içsel çelişkileri, her kriz anında sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal düzeyde de çözülmeleri beraberinde getirir. Türkiye’deki çözülme, 1980 sonrası uygulanan neoliberal birikim rejiminin ve bu rejimin taşıyıcısı haline gelen otoriter devlet formunun doğrudan sonucudur. Yaşanan her yolsuzluk, her sahtekârlık, her kayırmacılık bu sistemin “kriz anormalliği” değil, “normal işleyişi”dir. Devlet, artık yalnızca sermaye birikimini korumakla kalmayıp, bu sürecin doğrudan ve en agresif biçimde işleyen aktörü hâline gelmiştir. Kamu kurumları piyasaya göre yapılandırılmış, denetim ve hesap verilebilirlik ilkeleri lağvedilmiş, hukuk ise sermaye-devlet ittifakının siyasal aracı haline getirilmiştir. Böylece devlet, toplumdan kopmuş; çıkar ağları, suç ekonomisi ve parti-devlet iç içeliğiyle mafyatik bir form kazanmıştır.
Dün, yenidoğan bebeklerin yaşamına kasteden hastane çeteleriyle, kent suçları işleyen rant çeteleriyle arz-ı endam eden bu suç şebekesi, bugün sahte diplomalarla yeniden su yüzüne çıkmaktadır. Türkiye’nin önünde duran tablo, yalnızca bir yolsuzluk sorunu değil, ülkenin kendisini Afganistan benzeri siyasal, toplumsal ve ekonomik yıkıma sürükleyen derin bir bataklıktır. Bu bataklığın siyasi mimarı, AKP iktidarı altında kurulan ve “tek adam” rejimiyle tahkim edilen siyasal İslamcı otoriterliktir. Ülkeyi yönetenlerin sahip olmadıkları diplomalara sahtecilikle sahip olma arzusu, bu bataklığın en somut göstergelerindendir. Ülkenin başındaki kişinin diplomasının tartışmalı hali,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d