Diyanet’in çelişkiler yumağı: Hutbeler, harcamalar ve yitirilen ahlaki otorite
Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı…
Türkiye’de sahte diploma skandalı, yolsuzluk, rüşvet, üniversite sınav sorularının çalınması, kamu sektöründe istihdamın liyakat ve ehliyetten çok, hatırlı kişi, grup ya da cemaatlerin etkisiyle yapılması ve en acıklı olanı da, görevi Türk halkını İslam ahlak ve erdemine davet etmek olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na 6 bakanlığın bütçesini aşan bütçe ayrılmasına rağmen, başkanlığın Türk toplumuna mezhep, siyasi görüş ya da dini tercihlerine bakmaksızın tarafsızca dinsel aydınlatma hizmetini götürme yükümlülüğünü yerine getirmekte ağır kusurlu davranmasıdır. Üstelik başkanlık kendine ayrılan bu devasa bütçeyi bir yandan lüks ve şatafata harcarken bir yandan da halka fakirliğe sabretmeyi, şükretmeyi telkin ederken kendisini bu telkin ve uyarıdan muaf sayması yaman bir çelişkidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinin en önemli kurumlarından biri olan Diyanet İşleri Başkanlığı, son yıllarda kuruluş misyonundan uzaklaşarak, toplumsal bir gerilim ve meşruiyet krizinin merkezine yerleşmiş görünmektedir. Kamuoyuna yansıyan lüks harcama ve israf iddialarının gölgesinde, Cuma hutbeleri aracılığıyla vatandaşların kişisel yaşam tarzlarına yönelik baskılayıcı ve ayrıştırıcı bir dil kullanması, kurumun ahlaki otoritesini ve toplumsal karşılığını ciddi şekilde zedelemektedir. Bu durum, Diyanet’in sadece kendi içinde bir çelişki yaşamadığını, aynı zamanda İslam’ın evrensel mesajını dar bir ideolojik kalıba hapsetme riski taşıdığını da göstermektedir.
Avusturya’daki Diyanet görevlilerinin hayır paralarını uygunsuz yerlerde harcadığı iddiaları ve Diyanet Başkanı’nın onlarca kişilik hizmet ordusuyla gerçekleştirdiği Hac ziyareti gibi haberler, kurumun “israf” ve “haya” kavramlarına yaklaşımındaki samimiyeti sorgulanır hale getirmiştir. Tam da bu tartışmaların ortasında, Diyanet’in iki hafta üst üste verdiği hutbeler, bu çelişkiyi daha da derinleştirmiştir.
Hayır hesanet için vatandaşlardan toplanan bağışların Avusturya’da Diyanet çalışanları tarafından eskortlara harcandığı, yine Başkan Ali Erbaş’ın Hac ziyareti için yedinde onlarca ütücü, ahçı, çamaşırcı ve daha bir çok hizmet personelini krallara layık bir şekilde götürüp görevlendirdiği haberleri tam da ayyuka çıktığı bu günlerde, Diyanet bu kez de iki hafta üst üste verdiği hutbelerle üçüncü bir skandala imza attı.
Sanki bu skandallar yaşanmamış ve yetmiyormuş gibi, üst üste iki Cuma namazında Türk toplumunu bu kez de tatil ve giyim-kuşam konusunda baskılamaya dönük hutbeler verildi.
İlkinde, insanların giyimi, kuşamı ve giysileri üzerinden hareketle birtakım nasslar öne sürülerek “örtünme”nin doğrudan ‘Allah’ın emri’ olduğu belirtildi. Utanma, çekinme ve toplumsal normlara uymak anlamındaki haya, ilgili ayet ve hadisler çarpıtılarak özellikle kadınlar üzerinde baskı oluşturulmaya çalıştığını görüyoruz. “Allah’tan hakkıyla haya etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır” hadisinin Diyanet’in sandığı gibi örtünmeyle hiçbir ilgisi yoktur. Organların korunması gereken günahlar, çalmak, çırpmak, sahtekarlık yapmak, hile yapmak, yalan söylemek, yoksulun yetimin milletin malını çar çur etmek, tüm organlarını kötü alışkanlıklara tutsak etmek gibi, bedenen ve ruhsal olarak sağlığımızı bozan her türlü söz, eylem ve hareket günahtır. Eğer Diyanet’in dediği gibi burada örtünme kastedilseydi, tüm organlarını sayılan günahlara belemiş hırsızlar, sahtekârlar değil, “örtünmeyenler” (her kimlerse) hayaya, utanmaya davet edilirdi. Bu hadisin manevi derinliğini, Taliban ya da Işid tipi örtünmeyi andıran sübliminal yorumla yüzeyselleştirmek asıl hayaya aykırı olan çarpıtmadır.
İmandan bir parça olan haya, nassların anlamlarını eğip bükerken kendinden bahsedeni mahcup eder.
Araf //27 ‘de “Ey Ademoğluları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın” ayetini, Diyanet bu hutbesinde yine çarpıtarak, yanlış ve yersiz yorumda bulunarak zikretmektedir. Hatırlayalım: “Allah Âdem ve Havva’nın avret yerleri” burkasızlık, çarşafsızlık ya da baştan ayağa örtüsüzlük anlamında değildir. Avret, İslam fıkhında açıkça belirtildiği gibi, üreme organları ve çevresidir. Buna “avrat-i galiza” yani ağır mahrem yerler denir. Âdem ve Havva’nın çıplaklığı, hutbede iddia edilen veya dolaylı yönden empoze edilen ve eleştirilen giyinme tarzı değil, dümdüz anadan doğma çıplaklıktır. İslam dini, bu ayette zaten uygarlıkların hemen hiçbirinde tasvip edilmemiş bu düpedüz çıplaklığın örtülmesi gerektiğini teyit etmektedir, hepsi budur.
“Giyinik çıplaklar” hadisi, Hz. Peygamber’in, doğrudan örtünmeye ya da soyunmaya yönelik bir hadisi değildir. Tam tersine, ahlaksızlığını ve hayasızlığını örtüyle kapatmaya çalışanlara yapılmış çok sert bir uyarıdır. Diyanet dürbüne tersten bakınca bu derinliği görebilmesi imkansızdır. Bu hadis, bedenini örtüp ruhunu takvadan, hayadan ve utanma duygusundan çıplak bırakmış sahtekarları uyarmaya........
© Veryansın TV
