‘Dua’ ile yangınlar söner ama nasıl? Din, siyaset ve afet müdahalesi arasındaki etkileşim
Prof. Dr. Şahin Filiz yazdı…
Orman yangınları sırasında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, halka açık bir “yağmur duası” yapmış ve Allah’tan alevleri yağmurla söndürmesini açıkça dilemiştir. Bu oldukça görünür eylem, kamuoyunda ve siyasi çevrelerde önemli eleştirilere yol açmış, birçok kişi bunu ilahi müdahaleye öncelik vermek ve somut, insan odaklı çabalar yerine hükümet sorumluluğunu gizlemek olarak algılamıştır. Eleştirenler, Diyanet’in önemli kaynaklar almasına rağmen yangın söndürme uçaklarına yatırım yapılmamasını özellikle vurgulamışlardır.
Bu durum, Diyanet’in iletişiminde stratejik bir belirsizlik yaratmaktadır. Halkın gözünde, kamuya açık dua eylemi, kök nedenleri ele almadan suçu başkasına atma veya kamuoyu öfkesini yatıştırma yolu olarak yorumlanabilir. Ancak Diyanet’in öğretilerinin teolojik temeli, insan eyleminin ve somut önlemlerin zorunluluğuyla aslında uyumludur. Eleştiri, duanın kendisinden (ki bu yaygın bir manevi pratiktir) ziyade, yangın söndürme kapasitesindeki bariz eksiklikler yaygın olarak tartışılırken, duanın afet müdahale anlatısındaki önemine ve algılanan önceliğine odaklanmaktadır. Diyanet, bir devlet kurumu olarak, manevi rehberliği hükümet beklentileri ve kamuoyunun hesap verebilirlik talepleriyle dengelemeye çalışan karmaşık bir siyasi ortamda faaliyet göstermektedir. Sorun, duanın varlığı değil, nasıl çerçevelendiği ve konumlandırıldığıdır. Manevi müdahale, maddi ve insan kaynağı eksiklikleri ortadayken birincil bir yanıt olarak vurgulandığında, bu durum kamuoyunun güvenini sarsabilir ve dini duyguların siyasi amaçlar için kullanıldığı suçlamalarına yol açabilir. Bu durum, dini otoritelerden daha net, daha dengeli bir iletişim ihtiyacına işaret etmekte, inanç ve eylemin birbirini tamamlayıcı doğasını vurgulamakta, birini diğerinin yerine geçirmekten kaçınmaktadır. Aynı zamanda, manevi rahatlık sağlama ile bir kamu kurumunun pratik yönetişim sorumluluğunu yerine getirme arasındaki gerilimi de ortaya koymaktadır.
Eleştirenler, dini söylemin siyasi güçler tarafından, insan kaynaklı felaketleri “Allah’ın takdiri”ne bağlamak suretiyle, ihmal, kötü yönetim ve yetersiz hazırlık sorumluluğundan kaçmak için kullanıldığını açıkça iddia etmektedir. Bu durum, dini söylemleri öne çıkaran hükümeti desteklemek ve krizin insani ve siyasi boyutlarını gizlemek için dini duyguların istismarı olarak algılanmaktadır.
Teolojik bilgiler, İslam’ın temel ilkelerinin insan çabası olmadan pasif bir duaya güvenmeyi desteklemediğinin altını çizmektedir. ‘Cüz’i irade’ (insan özgür iradesi) ve ‘tevekkül’den (Allah’a güven) önce ‘tedbir’ (önlem alma) gerekliliği temel prensiplerdir. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…” (Rum 41) ayeti, insan eylemleri ile çevresel bozulma arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktadır.
Bu tür bir söylem, birincil veya yeterli bir yanıt olarak algılandığında, kamuoyunun hesap verebilirlik talebini zayıflatabilir, dikkatleri sistemik başarısızlıklardan başka yöne çekebilir ve afet yönetimi için bilimsel ve pratik önlemlerin benimsenmesini engelleyebilir. Bu durum, proaktif katılımı ve yönetişimin eleştirel değerlendirmesini caydıran bir kadercilik duygusunu teşvik etme riski taşımaktadır.
Siyasi yetkililer, insan kaynaklı felaketlerde dini söylemi, “Allah’ı suçlamak” ve sorumluluktan kaçmak için sık sık devreye sokmaktadır eleştirisi, Diyanet’in OGM’den önemli ölçüde daha fazla fon almasıyla ilgili bütçe eşitsizliği göz önüne alındığında daha da ağırlık kazanmaktadır. Devletle ilişkili bir dini kurumun (Diyanet), kritik kamu güvenliği ve çevre kurumlarına (OGM) göre finansal olarak önceliklendirildiği ve liderinin kriz sırasında oldukça görünür manevi eylemlerde (yağmur duası) bulunduğu bir anlatı, inancın etkili yönetişimin yerine geçtiği bir algı yaratmaktadır. Bu durum, kasıtlı bir strateji olarak yorumlanabilir: Suçu başka yere atmak ve öfkeyi dağıtmak; felaketleri ilahi irade veya sınavlar olarak çerçeveleyerek kamuoyu öfkesini hükümetin eksikliklerinden uzaklaştırmak. Destek toplamak ve pekiştirmek; halkın dini duygularına hitap etmek, özellikle dindar muhafazakâr taban arasında, iktidardaki partiye destek sağlayabilir ve muhalefeti dağıtabilir. Sistemik eksikliklerden dikkat dağıtmak; manevi çözümlere odaklanmak, kamuoyunun ve medyanın dikkatini yetersiz altyapı, yetersiz kaynaklar ve kötü planlama gibi temel sorunlardan başka yöne çekebilir. Otoriteyi meşrulaştırmak; din istismarı yapan siyaset kurumu için dini otoriteyi........
© Veryansın TV
