menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Atlar çıktı camlar girdi

21 1
28.09.2025

Beykoz Cam ve Billur Müzesinin muhteşem binaları Abraham Paşa’nın köşkü kâşanesi değil ahırlarıydı. Çocukluğumuzda cam pek pahalıydı ve ben çok sakardım. Bu yüzden sırçaya billura uzak durur, beslenme saatindeki haşlak sütü bile metal kupalarla yudumlamaya çalışırdım. Dudağım kızgın bardağa yapışır, yer yer yolunur, kanardı. Pencere camları ince miydi ne? Kırılmaya bahane ararlardı. O zamanlar doğramalar uyduruk, boyaları kabarır, ahşaplar ıslanır, şişer, pervaza oturmaz. Zorlarsan “şangırt” vukuat çıkar. Eğer cam çatlar ama dağılmazsa hamurlu bez yapıştırırlar. Mektep pencereleri kırık içindedir, üçgen boşluklardan buz gibi rüzgâr girer, hatta kar yağar. Atmışlı yılarda İstanbul’un varoşlarında (mesela Ümraniye’de) elektrik bulunmaz, gaz lambası kullanırlar. Lamba camları nazlıdır, mayii değdi mi çatlar patlar. Ezkaza hapşırdın gitti. Haydi koş bakkala, “4 numara ver amca” trink 2,5 lira. Gazoz içtin, yarısı şişe parası, bitince iade eder mangırını alırsın. Biriken şişeler bilhassa ay sonunda işe yarar, para yerine sayılır günü kurtarırlar. Ben hâlâ tekin sayılmam, geçen haber için bir eve gittik, müze gibi âdeta. Fotoğraf için kadraj bakarken sırt çantamı bir çiniye taktım, amcam âdeta uçtu, havada yakaladı. Parası pahası bir yana bilmem hangi paşa dedesinden kalma... İşte bu yüzden Beykoz Cam ve Billur Müzesine mesafe koymuştum, yanlış yapmışım, korktuğum gelmedi başıma.

GEZMEYEN PİŞMAN

Efendim bu mekân Hidiv İsmail Paşa’nın kethüdası bilahare Abdülaziz Han’ın veziri olan Abraham Paşa’dan kalma.. Paşa, İstanbul’da doğar, Paris’te tahsil yapar, sular seller gibi Fransızca, İtalyanca... Bizim dolaştığımız muhteşem binalar paşababanın köşkü kâşanesi değil sadece ahırları. Millî Saraylar tarafından restore edilip müzeye çevrilmiş, vitrinlere sırçalar dizilmiş sıra sıra. Etrafındaki koru da gezilesi, saha 360 dönümden fazla ve yüz bilmem kaç çeşit ağaç var. Meyve verenler, çiçek açanlar, kokusu ile oh dedirtenler... Kimi yaz güzeli, kimi kış güzeli her mevsim ayrı safa... Tavşanları tavusları da salmışlar, oyun çıkmış çocuklara. Atölyesi halka açık, ustalar beğendiğiniz takıları gözünüzün önünde yapıyor. Kolunuza, kulağınıza, boynunuza takıyorlar. Müze 12 ayrı bölüme ayrılmış (damacanalar, karlıklar, şerbetlikler, şekerlikler, bardaklar, kavanozlar, kandiller, şamdanlar, avizeler, zemzem kâseleri, parfüm şişeleri) ve mevzuyu en nadide örnekleriyle anlatıyorlar. Cem’an 1.480 parça eser sergileniyor ki bazıları Selçukludan kalma. Mesela Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in adını taşıyan ‘Kubadabad Tabağı’ her müzede bulamayacağınız bir parça. Memluk Meliki Nasureddin Hasan’ın, Gelibolu fethini tebrik için Orhan Gazi’ye yolladığı kandil 1300’lü yıllardan kalma, nereden baksan 7 asır var arada. Camdan fıskiyeler, cam yemek takımlarıyla döşenmiş muhteşem masa ve II. Mahmud........

© Türkiye