menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

HAMASETE GEREK YOK FERASET YETER

6 0
26.08.2025

(Malazgirt Zaferinin 954. Yılı Kutlu Olsun)

Erdoğan, dün Ahlat’ta yaptığı konuşmada yine Türk-Kürt-Arap birlikteliğinden bahsetti ve bu 3 etnik unsurun birlikte hareket etmesi halinde birçok zorluğun başarılacağını söyledi. Malazgirt Zaferi’ni, Kudüs’ün Fethi’ni, Çanakkale ve Milli Mücadele’yi de bu tezine örnek olarak gösterdi. Elbette Balkanlardan ve Kafkasya’dan gelip bu topraklara yerleşen Türk dışı etnik unsurları yine devre dışı bırakarak ve sanki Türkiye Cumhuriyeti, Türkler, Kürtler ve Araplar olarak üç ana unsur üzerine bina edilmişçesine yaptı bunu(1)

Hatta Türkiye gazetesinin haberine göre; “Türk, Kürt, Arap kurucu irade bugün burada. Türk Kürt ve Arap birlik ve beraberlik olacağız. Saflarımızı sıklaştıracağız. Tüm saldırıları beraberce püskürteceğiz” bile dedi(2)

Oysa büyük Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu sırada bu topraklarda yaşayan, yani o sırada bu vatanın vatandaşları olan etnik unsurların hepsine birden “TÜRK MİLLETİ” diyerek, birleştirici, bütünleştirici ve kapsayıcı bir millet tanımı yapmıştır. Yani Atatürk, ırki ve inanç temelli bir millet tanımı yerine kültürel temelli bir millet tanımı yapmıştır ve bu millet tanımı “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” şeklinde anayasamızda da yerini bulmuştur(Md.66).

Milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlamaya yönelik konuşmalar yapmak elbette önemlidir. Ancak bu konuşmaların tarihi gerçekliğe, akla ve bilime uygun olması da önemlidir. Yoksa olay kuru bir hamasetten öteye gidemez. Benim okuduğum kitaplara bakılırsa:

Malazgirt’te Türk-Kürt-Arap birlikteliğinden asla söz edilemez. Çünkü Alpaslan’ın ordusu, salt Oğuz Türklerinden oluşuyordu. Savaş sırasında bu orduya Bizans ordusu içinde bulunan ve Balkanlar üzerinden gelen gayrimüslim Uzlar ve Peçenekler de katılmışlardır. Bu ordu içinde gerek paralı asker olarak, gerekse macera için bazı küçük Kürt ve Arap unsurlar da var mıydı emin değilim.

Dolayısıyla; bize göre Malazgirt Zaferi, çeşitli dinlere mensup olan Türklerin zaferidir. Bu sebeple, yani ordu içinde Gayrı Müslim Türkler de olduğu için bu zafer İslam’ın zaferi olarak nitelendirilemez!

Kudüs’ün fethi sırasında belki bu üç etnik unsurun birlikteliği söz konusu olabilir ki; Amin Maalouf’a bakılırsa Kudüs’ü fetheden ordu da Türk Ordusu’dur! Selahaddin-i Eyyubi’nin bir rivayete göre Kürt kökenli olması, Ordusunun ve kurduğu devletin Türk karakterli olduğu gerçeğini değiştirmez. Zaten kendisi, Büyük Selçuklu’nun Halep Atabeyi (Suriye hükümdarı) Nurettin Mahmut Zengi’nin Türk terbiyesiyle yetiştirdiği bir şahsiyettir. Ordusu ve devlet adamları da büyük oranda Türklerden oluşuyordu.

Bunun dışında Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılındaki Çaldıran savaşı ile sonuçlanan Doğu seferine ve 1516 yılında başlayan Mısır Seferine kadar Osmanlı Devletinde bir Kürt ve Arap unsurundan da söz edilemez. Çünkü devletin sınırları Kürtlerin ve Arapların meskûn olduğu toprakları kapsamıyor: Doğu’da Sivas’ın, güneyde Toroslaın ötesine geçemiyordu. Yavuz Sultan Selim’e gelinceye kadar Hopa’dan Silifke’ye çizilecek bir hattın doğusunda Osmanlı egemenliği söz konusu değildi!

Dolayısıyla; ne Osmanlının kuruluşunda ne de 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar Türk devletinin içinde bu iki etnik unsurun varlığından söz edilemez. Bu iki etnik unsur, daha çok Osmanlı’nın duraklama, gerileme ve yıkılma döneminde varlıklarını hissettirmişlerdir ki; o varlık da devleti zayıflatmak ve yıkmak için ortaya çıkmıştır. Arkası gelmeyen Kürt isyanları Osmanlı’nın son dönemlerinde de yaşanmıştır!

Esasen her ne kadar işin içine Şeyh Edebâli efsanesi yerleştirilerek Osmanlı devletinin kuruluşuna İslami bir kimlik kazandırılmaya çalışılsa da bu doğru değildir. Ki; devletin kurucusu kabul edilen ve devlete adı verilen Ertuğrul Gazi oğlu Osman Bey’in adının bile gerçekte Osman olmadığı, Ataman, Otman, Teoman, Tuman gibi bir Türkçe isim olduğu iddiaları yaygındır ki; batılıların Osmanlı İmparatorluğu için “Ottoman Empire” demeleri de bu sebepledir.

Öyle ya; dedesi Gündüz Alp, Babası Ertuğrul, çocukları Orhan, Savcı, Çoban ve Pazarlı gibi Türkçe isimler taşırken kendisinin Arapça bir isim alması akla uygun değildir. Annesinin Hayma olan adını Halime, Otman/Ataman olan kendi adını Osman yaparak, ayrıca başında sarık ve sakallı şekilde temsili resimler çizdirerek Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu İslami temellere oturtmaya çalışmak gerçekçi değildir. En azından........

© Turkish Forum