Vicdan
*
"İnsanlar, insancıklar/Binlerce, yüzbinlerce...
"Kimi üzgün, kimi şen,/Kimi sevgiyi arar...
Gözlerinde binbir dert,/Hepsi yaşam derdinde...
Kim bilir, belki yarın,/Dünden güzel olacak/
Özlenen mutluluğu/Belki yarın bulacak.
Kalplerinde umut var." (1)
*
“Günümüzde herkes ‘masum’ ve ‘üzülmüş gibi’ görünüyor ama aslında her ‘kuzu’ bir şekilde yenmiş oluyor. Tilkiler plan yapıyor, kurtlar infazı üstleniyor, çobanlar masaya servis ediyor, sahipler ise baş sağlığı diliyor. Hep aynı tiyatro; kurban değişiyor, oyuncular değişmiyor. Kimse gerçekten üzülmüyor, sadece rolü geldiği için ağlıyor. Masumiyet sadece cüzdanda, vicdan ise dekor.” diyor, Hakan Dikmen. (2)
Eee!
Kuzular, tilkiler ve kurtlar birarada, çoban ise elinde çatal bıçak sofrada olsa da bizim bu alemdeki tercihimiz, eşek ve eşeklik'ten doğan cehaletin ve aldanışın sembolü görülen “Eşek Metaforu: SWOT"...
*
“Eşeğime SWOT analizi yapıyorum; güçlü ve zayıf yanlarını, fırsatları ve tehlikelerini yazıyorum. Benimki atlarla otlayınca kendini at sanıyor ve şevkle çalışıyor, verim artıyor. Ama dikkat et, eşekler bir araya gelirse eşek olduklarını anlarlar!” diyen Nasreddin Hoca’nın mizahi zekâsı ve modern dünyanın “analiz” takıntısı ile diyebiliriz ki;
İnsanların, makinelerin, hatta hayvanların bile verimlilik hesabına tabi tutulduğu bir çağda;
-Bazı insanların, eşeklerin yanında kendini at zannetmesi gibi bir yanılgıya düşerek kendilerini farklı addediyor olmaları, bazılarının ise sahibinden adalet, huzur ve yaşam kalitesini bekliyor olmaları nasıl izah edilmelidir?
-Ormanlar yanarken, sular çekilirken, açlık büyürken, eğitim yozlaşırken, sağlık ticaretleşirken hâlâ çıkar, güç ve rant için yarışan bir kalabalığın içindeyken insana faydadan çok zarar verenlerden bekleyeceğimiz verim mümkün müdür?
-Etrafımızda; düşünmeyen, başkalarının yönlendirmesine açık, emeğini ve gücünü bilinçsizce harcayan, saflığı ve çalışkanlığı suistimal edilen, hakkını aramadıkça itilip kakılan ve selpak mendil gibi kullanılıp atılan insanlar neden sessizdir?
*
Bakınız,
“Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı” diyen Mevlânâ;
İnsanın, önüne konulan yükü sorgusuzca taşıyan bir beden olduğunu ama ruhunun ve aklının rehberliğinden uzaklaşınca “çayıra salınan, sürüklenen” bir varlığa dönüştüğünü anlatıyor:
"Saldım çayıra, mevlam kayıra" hali...
Diğer tarafta,
Bugün, ruhunu şatafatın parıltısına, aklını çıkar ve rant hırsına satanların ortak özelliği, vicdanlarını susturmuş olmaları, oysa vicdan bir süs değil, insanın içindeki en hakiki terazidir; fakat bu teraziyi kıranlar, başkasının emeği üzerine kurdukları sofralarda hâlâ kendilerini masum sayıyorlar ya da öyle sanıyorlar.
Bugün, görmeyen, duymayan, konuşmayan milyonlar var; ama asıl felaket, görse de umursamayan, duysa da susan, konuşsa da kendini kandıran kalabalıkların varlığıdır. İşte bu yüzden, gerçek bir vicdan hesabı yapmadan, ne eşeğin yükü hafifler ne de o çayır yeşerir, ki bu gerçeği hicvedenlerden biri olan Aziz Nesin’in “Ah Biz Eşekler” hikayesine bakalım;
“Bir eşek kurtun kokusunu alır ama inatla reddeder. Saldırıldığında gerçek ortaya çıkar ve eşekler ‘aaa-ii, aaa-iii’ diye anırmaya başlar. Nesin diyor ki; biz de size benziyoruz, ses çıkarmayı unuttuk. O eşek, yükünün farkına vardığında dünya değişir.” diyor.
O'nun dediği gibi, gerçekten, eşek........
© Toplumsal
