menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

SpaceX: Yeni bir Truva atı mı?

9 0
21.10.2025

Bir hiç olan kendi varlığını ve yaşamını anlamlandırmak için...
Bilincini, ahlakını ve vicdanını kullan...
Bir şey olmak için değil, bir şey yapmak için yaşa ki: Hayat yaşadığına değsin!”
Prof.Dr.Emre Kongar¹

***

"DijiÇağ"da,
İnsanoğlunun gözlerini uzaya diktiği,
yıldızlara yolculuğun bir masal olmaktan çıktığı,
uzayın vaatleri ve taşıdığı risklerin insanlığın geleceğiyle ilgili yaratacağı umut ve endişelerin de bilinmesi, anlaşılması zarureti vardır.

Edgar Rice Burroughs’un 'A Princess of Mars' romanındaki² gibi, insanlığı çok gezegenli bir tür yapma hayaliyle yanıp tutuşanların yaşadığı bir dönemdeyiz ve onların çalışma alanı doğal olarak bu keşfedilmemiş diyarlar.


“Neuralink: Truva Atı mı?”³ yazımızda;
zihinsel sınırları zorlayan teknolojiyi, jenerik cennet, film cehennem mi diyerek sorgulamıştık.

Şimdi ise insanlığı yıldızlara taşıma rüyasındaki bir projeden bahsederken, uzayın derinliklerindeki yeni ufuklarını, sınırlarını ve sonuçlarını da bilimsel ve insanî değerlere göre ele alalım istedim.

O hayal gibi, rüya gibi projenin adı: SpaceX⁴.

***

Öncelikle,
Romanımızın kahramanı John Carter’ın hikayesiyle SpaceX arasında bir bağ kurmak yararlı olur diye düşünüyorum.

Amerikan İç Savaşı sonrası Apaçilerden kaçarken bir mağaraya sığınan ve gizemli bir şekilde bilincini kaybettikten sonra kendini Mars’ta bulan, düşük yerçekimi sayesinde olağanüstü güç kazanan Arizonalı maden arayıcısı John;

Yeşil derili, dört kollu savaşçı Tarkas'ın kabilesine esir düşse de zamanla saygınlık kazanır hatta kırmızı derili, insansı Helium krallığından Prenses Dejah Thoris’e âşık olur, ama düşman Zodanga krallığının tehdit ettiği sevgilisini kurtarmak için diğer kabilelerle macera dolu bir yolculuğa çıkıyor...

Savaşlar, gladyatör arenaları ve egzotik yaratıklarla dolu bu gezegendeki cesareti ve dürüstlüğüyle kahraman olup bir destan yazsa da, Dejah’ı geride bırakmanın hüznüyle Dünya’ya döner...

Ki, John Carter’ın hikayesi, insanlığın bilinmezin sınırlarına açılma arzusunu ve cazibesini yansıtıyor ve bu günlere ışık tutuyor da diyebiliriz.

***

Değerli Okurlar,

2002’de, Elon Musk’ın "kozmik bir sigorta poliçesi” vizyonuyla kurulan SpaceX;

Asteroid çarpmaları, iklim krizi, nükleer felaketler veya yapay zekânın kontrolden çıkması gibi tehditlere karşı;

İnsanlığı Mars’ta “yedeklemeyi” ve Starship⁵ roketleriyle milyonları bu Kızıl Gezegen’e taşımayı, şehirler, tarım alanları ve sürdürülebilir koloniler kurmayı planlayan bir proje...

Büyük Önder Atatürk'ün dediği gibi " İstikbal göklerdedir." ve insanlar, yıldızlar arasında yeni bir başlangıç arayabilmeli, ama bu, özgürlüğün kapısı mı olacak, yoksa insanlığı bilinmez bir uçuruma sürükleyen bir truva atı mı?

Falcon ve Dragon kapsülleriyle NASA'nın astronotlarını Uluslararası Uzay İstasyonu’na taşıyan SpaceX, bu yıl Starship’in yörünge başarısı ve iniş denemeleri sonucunda önce insansız, 2030’larda ise insanlı kolonileri hedefliyor. Bu meyanda, Starlink⁶ uydularının küresel internet sağlıyor olması Mars’ta iletişim altyapısı kurmasının habercisi olsa gerek...

Acaba,
SpaceX’in Mars hayali, John Carter’ın destansı macerasındaki gibi insanlığın sınırlarını zorlayan bir vizyon mu? Görünüşe göre öyle. Şirket, Mars kolonileriyle yaşam destek sistemleri, kapalı tarım ve enerji teknolojilerinde devrim yaratmayı vadediyor. NASA’nın MOXIE⁷ cihazının Mars’ta oksijen üretmesi, bu hayali gerçeğe bir adım daha yaklaştırıyor.


Aynı zamanda bir "varoluşsal güvenlik sığınağı" olarak pazarlanan bu projeyi, Neil deGrasse Tyson⁸, “Çok gezegenli olmak, türümüzün hayatta kalma şansı” sözleriyle destekliyor.

Bir diğer cazibe merkezi ise ekonomik potansiyelde, yani zenginlikte...
Öyle ki, asteroitlerden değerli madenler çıkarma vaadi var ve "uzay madenciliği" gibi yepyeni bir ticaret alanı yaratma sözü veriliyor.


ESA’dan bilim insanları da, SpaceX’in genç nesillere “imkânsızı” sorgulatan bir ilham kaynağı olduğunu ifade etmesi de iyimser tabloyu genişletiyor...

Ancak,
Bilim ve etik dünyasında aynı coşkunun uyandığı görülmüyor;

NASA, SpaceX ile iş birliğini “uzay çağının yeni başlangıcı” olarak görürken, ESA onun liderliğine karşı Ariane roketlerini geliştiriyor. Rakip uydu ağları kuran Japonya ve Çin ise yarışın ne kadar kızıştığını gösteriyor.

Bilim dünyasından, mesela Chris Lintott⁹, SpaceX’in “uzayı demokratikleştirdiğini” savunurken, Marie Dubois¹⁰ tam zıt bir uyarıda bulunarak, “Uzay, yeni bir sömürge sahası mı oluyor?” diye soruyor.

***

Değerli Okurlar,

Uzayın karanlık yüzüne de........

© Toplumsal