menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dur! Diyebilme Cesareti

15 1
21.08.2025

*
Klonlanmış koyun bile aslına uyma gayretindeyken, biz insanlar sanki klonlanmışız gibi davranıyor, hayatın her anında sahte söz ve davranışlar sergiliyoruz.

Gerçekten de sanal birer kopyaya mı dönüştük ya da hayatı ile hayalî arasında mesai yapan ama hiç kimseye faydası olmayanlar mıyız?

Bu değerlendirme biraz derin, biraz felsefi hatta bir labirentten çıkış problemi gibi ve sizler "Einstein bile buna cevap veremez..." diyebilirsiniz.

Toplum ve yapay normların insanların içtenliğini ve özgün doğasını bastırdığını savunan Jean-Jacques Rousseau’nun “doğal insan” anlayışı, "sahte yaşam"ın bu doğal dengeleri bozduğunu hatırlatıyor,(2)

Biliyorsunuz, ​'Klonlanmış Koyun Dolly' imiz vardı. 1996’da dünyaya geldiğinde bilim dünyası büyük bir çığır açıldığını duyurmuştu, zira genetik olarak birebir aynıydı hatta deneyimleri ve çevresi onu benzersiz de kılıyordu.

Ya biz insanlar?
Sosyal medyada maskelerle “mükemmel hayatlar” sergiliyen,evde ve iş yerinde ezberlenmiş üj bej cümleyle konuşan ve her alandaki ilişkilerimizde de rol yapan birer kopyayız.

Gerçekle hayal arasında mesaj yapan git-gel modunda değil miyiz?

Sanki, ne kendimize, ne de başkasına faydası olmayan bir kalabalığa dönüşmüşüz ama farkında değiliz.

Bakınız tarihteki düşünürler ne diyor;
*Byung-Chul Han (7), dijital çağın; insanları performans ve görünürlük tuzağına düşürerek sahte kimlikler yaratmaya ittiğini ve insanın içsel varoluşunu tehdit ettiğini.
*Albert Camus (6), absürt hayatın taşını her defasında yeniden omuzlamak, aslında isyanın ve kendi seçimimizin olduğunu,
*Jean-Paul Sartre'de (3) aynı fikirde ve “otantiklik” diyor, yani kendi seçimlerimizle varoluşumuzu inşa edebileceğimizi,
*Søren Kierkegaard (4), "Umutsuzluk" kavramı aslında bir uyanış çağrısıdır diyerek sorgulamanın gerekliliğini,
*Nietzsche ise (5), “üstinsan”gibi zincirleri kırmak gerektiğini ifade ediyorlar.

Peki,
Bir insanın iç dünyası ve "kendisi" gibi olması tek başına çözüm olabilir mi?

Bakın bir tarafta evren araştırılıyor,başka gezegenlerde yaşamın izleri bulunuyor. Yakın zamanda Nisan 2025’te bir gezegenin atmosferinde biyolojik kalıntılara rastlanıyor.
Ama,bu keşifler her daim küresel güçlerin gölgesinde ve biliyoruz ki, tarih boyunca hâkimiyet aynı ilkeye yaslanmış: “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.”

İşte o hakimiyet egosunun bedelini ödüyor gibiyiz ve maalesef doğa da bu hırsın kurbanı:Ormanlar yanıyor, hayvanlar yok oluyor vs.
Öyle ki, hepimiz sanal maskelerle yaşarken, Taş Devri’ne özlem duyanlarımız bile anlaşılır ve kabul görür oldu. İsterseniz,biraz düşünün !

Gerçekten, siyaset filozofu Hannah Arendt’in dediği gibi yaşadığımızı sandığımız bu modern çağda asıl tehlike kötülüğün sıradanlaşması yani düşünmeden, sorgulamadan, sistemin bir parçası gibi yaşamak olmadı mı? (8).

Bu konuda;
İktidar, bilgi ve disiplin kavramları üzerine çalışan Michel Foucault'nun bir analizi var. Diyor ki: "Modern toplum, insanın davranış ve düşüncelerini sürekli denetler ve sahte davranışların yaygınlığı bunun sonucudur." (9).
*
Tamam,
Taş Devrine kadar gitmeyelim, bizden birinin yani Köroğlu’nun yüzyıllar önce “Tüfek icat oldu, mertlik........

© Toplumsal