Yuval Noah Harari'nin Homo Deus'u: Geleceğin Üç Büyük Projesi ve Distopik Yansımaları
Kitabın başlığı da bu iddiayı taşır: Homo Deus, yani “tanrı-insan” anlamına gelir. Harari’ye göre insanlık hayatta kalmaya çalışan kırılgan bir türdür ve kendi doğasını değiştirebilecek güce yaklaşan bir varlıktır. Ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık arayışları bu dönüşümün ana eksenlerini oluşturur. Dolayısıyla kitap bir tarih anlatısından çok daha fazlası hâline gelir; bir uyarı, bir provokasyon ve bir gelecek kılavuzu olur. Harari’nin üslubu da bu yüzden önem taşır. Akademik bir metnin katılığından uzak durur, fakat düşünsel derinliği kaybetmez. Okurunu yalnızca bilgiyle donatmaz, aynı zamanda sarsar, düşündürür ve tedirgin eder. Onun soruları cevabı kolay olmayan türdendir. Organizma bir algoritmadan mı ibarettir? Zekâ mı değerlidir yoksa bilinç mi? Algoritmalar bizi bizden daha iyi tanıdığında ne olur? İşte bu sorular kitabın kalbine yerleşir. Bu girişten sonra kitabın temel tezlerine, yani geçmişteki başarıların ardından ortaya çıkan yeni hedeflere bakmak gerekir. Harari’ye göre Homo sapiensin Homo deusa dönüşüm süreci tam da bu yeni gündemlerle şekillenir. Harari’ye göre insanlık artık açlık, salgın ve savaşı büyük ölçüde kontrol altına alır. Bu yüzden Homo sapiensin önünde yeni hedefler belirir: ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık. Artık mesele hayatta kalmak değildir; mesele hayatın sınırlarını aşmaktır.
Ölümsüzlük projesi ilk sırada yer alır. İnsan, tarih boyunca ölüme boyun eğer; dini inançlar da çoğu zaman bu kaçınılmaz sona teselli sunar. Ancak biyoteknoloji ve genetik mühendislik ölümsüzlüğü bir mit olmaktan çıkarıp bilimsel bir hedef haline getirir. Yaşlanma, tedavi edilebilir bir hastalık olarak görülür. Hücreleri yenileme, organları yapay yöntemlerle üretme, DNA’yı yeniden yazma vb. girişimler, ölümün ertelenebilir olduğuna işaret eder. Bu noktada insan, Prometheus’un ateşini bir kez daha çalmaktadır: Tanrıların hakkı olan yaşam kudretini kendi ellerine almak isteyen insan.
Mutluluk projesi ikinci sırada gelir. Uzun ömür eğer acılarla doluysa anlamsızdır. İnsan iyi yaşamak ister. Modern nöroteknoloji, biyokimya ve psikofarmakoloji, insanın duygu dünyasını denetim altına alır. Artık acıyı azaltmak, hazzı artırmak mümkündür. Haplar, implantlar ve sinir sistemine doğrudan müdahaleler, insanı “programlanabilir bir mutluluk varlığına” dönüştürür. Bu tablo Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sını hatırlatır; orada da “soma” adlı bir hap, mutsuzluğun kökünü kazır ama beraberinde özgürlüğü de götürür. Harari, bu örneği çağdaş bir olasılık olarak düşünür. İnsanlar kendi bilinçlerini hazla uyuşturabilir, gerçekliği unutarak sürekli iyi hissetmeye programlanabilir.
Tanrısallık projesi ise en radikal olanıdır. İnsan, yalnızca daha uzun ve mutlu yaşamakla yetinmez; doğayı ve kendini yeniden yaratma kudretine sahip olmak ister. Genetik mühendislik, yapay zekâ ve sibernetik birleştiğinde Homo sapiensin Homo deusa evrilme ihtimali doğar. İnsan artık yalnızca dünyayı anlamaya çalışan bir varlık değildir, dünyayı yeniden yazmaya girişen bir güçtür. Bu ise hem büyüleyici hem de korkutucu bir ihtimaldir. Çünkü tanrılaşma arzusu, insanın özünü kaybetmesine yol açabilir. Bu üç hedef, edebiyat ve sinemada defalarca işlenen temaları çağrıştırır. Gattaca filminde ölümsüzlüğün yerini genetik seçkinlik alır; doğal yolla doğanlar dışlanır. Black Mirror adlı dizinin bölümlerinde ise mutluluk için teknolojik araçlara bağımlı hale gelen insanlar görünür. Matrix serisinde insanın tanrısal kudreti makinelerle çatışır, gerçeklik simülasyonla yer değiştirir. Harari’nin tezleri bu kurmaca evrenlerin günümüzde ete kemiğe bürünmüş hali gösterir. Ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık projeleri, insanlığın yeni kutsal kitapları olur. Harari bu projeleri anlatırken hayranlık da uyandırır, kaygı da. Çünkü insanın kendi sınırlarını aşma arzusu, beraberinde varoluşun en temel sorularını getirir: Sınırlarını aşan bir insan, hâlâ insan olarak kalabilir mi?
Harari’nin Homo Deus’ta en çok ses getiren kavramı “Dataizm” olur. Ona göre yeni çağın dini verinin kutsallaştırılmasıdır. Dataizm, evreni bir veri akışı olarak görür; atomlardan hücrelere, hayvanlardan insanlara kadar her şey işlenen ve iletilen verilerden ibarettir. İnsan da bu bakış açısında biyokimyasal bir algoritmadır. Bu inançta değer........
© tarihistan.org
