Ekmek de istediler, gül de
Diğer
08 Mart 2025
Çok değil iki yüz yıl önce kadınlar ikinci sınıf insan olarak görülür, onların erkeğe itaat etmesi gerektiğine inanılırdı. Oy hakkı ise, sadece mülk sahiplerine aitti. Kadınların meslek edinme, boşanma, seçme ve seçilme hakkı yoktu. Evli olanlar düşük ücret alır, hamile kaldıklarında işten atılabilir, genellikle niteliksiz veya yardımcı işçi olarak düşük ücretle çalıştırılırlardı. Hukuki açında birey sayılmazlardı. Kamuda memur olarak çalışırsalar evlenme izni de olmazdı. Fransa’da bile kadınların çalışması 1965 yılına kadar eşlerinin iznine bağlıydı. İngiltere ve bazı İskandinav ülkeleri dışında, kadınların siyasi haklarından bahsedilemezdi. Kocası izin vermezse üniversite okuyamaz, ehliyet alamaz, pasaport çıkaramaz, hastanede tedavi bile olamazdı.
1800’lü yıllar sanayi devrimi yıllarıydı. Amerika’daki tekstil sektöründe çalışan, 12-30 yaşları arasındaki kadın işçilere Fabrika Kızları (Mills Girls) denirdi. 1813’de Massachusetts’teki Lowell kasabasında, aynı adla anılan bir tekstil fabrikası kurulur. 1840’larda Lowell fabrikalarında çalışan 8 bin işçinin çoğu 16-35 yaş arası kadınlardan oluşmaktadır. 1860’lara gelindiğinde bu dev şirketin işçi sayısı 122 bine ulaşacaktır.
Fabrikada haftalık çalışma süresi 73 saat olan kadınlar, 05.00-19.00 arası, günde 12 ila 14 saat çalışmaktadır. Fabrika sahasına bitişik, her birinde 26 kadının kaldığı yüzlerce pansiyon inşa edilmiştir. Burada, altışar kişilik odalarda kalmaktadır. Üstelik kira ödemektedirler. Bu pansiyonlarda, gece ondan sonra sokağa çıkma yasağı vardır ve işçilerin pansiyonlardan uzaklara gitme şansı yok gibidir.
80 kadın işçi ile başlarında yönetici 2 erkeğin bulunduğu makine odalarında; korkunç uğultular, aşırı sıcak; yağ, iplik ve yün tozu içinde, ablaları ya da anneleriyle birlikte 10 yaşlarında kız çocukları bile çalışmaktadır. Lowell’in 1848 yılı el kitabında, “kilise ibadetine katılmayan ve ahlaktan yoksun kadınların istihdam edilmeyeceği” yazmaktadır.
Buna karşılık bu devasa işçi havzasındaki zor çalışma koşulları, kütüphaneler, tiyatro çalışmaları, seminerlerle yeni bir işçi sınıfı kültürünün doğmasına sebep olacaktır.
1834’te Lowell patronları, 1 Mart’tan geçerli olmak üzere ücretlerinde ’lik indirime zorlarlar. İşçiler önce iş bırakır, ardından grev kararı alırlar. Tecrübesizlik ve örgütsüzlük grevin başarısız olmasına sebep olur. İşçilerin çoğu düşük ücretlerle işbaşı yapmak zorunda kalırlar.
İki yıl sonra Lowell, pansiyon kiralarının arttırılmasına karşı yeni protesto ve grevlere sahne olur. İlk defa olarak bir kadın, oradakilerin şaşkın ve hayran bakışları altında, atölyedeki bir pompanın üzerine çıkar, ateşli bir konuşma yapar. Kadınlar “ekmek” istemektedirler. Bu seferki grev, kira zammının geri alınmasıyla başarıyla sonuçlanır.
1845'te, bir dizi protesto ve grevin ardından, ABD’deki çalışan kadınların ilk örgütlü birliği kurulur: Lowell Kadın İş Reform Örgütü'nü (The Lowell Female Labor Reform Association, LFLRA). Birlik, işçi sınıfının bakış açısıyla Endüstrinin Sesi adlı yayını çıkartır.
Türkiye ve dünya sol literatüründe 8 Mart 1857, ABD’de New Yorklu kadın tekstil işçilerinin grevi ve bu grev sırasında, fabrika kapılarının kilitlenerek çok sayıda kadın işçinin öldüğü gün olarak kabul görmüştür. Oysa ABD’deki işçi hareketleri üzerine detaylı bir okuma yapıldığında farklı bilgilerle karşılaşılır.
Bilindiği üzere 1850’li yıllar, tüm ABD’de işçi hareketlerinin yükseldiği yıllardır. Sanayi işçileri olağan üstü zor koşullar altında çalışmaktadır. Çok yaygın olarak, 1857 New York’unda, tekstil sektöründeki bir grup kadın işçinin düşük ücretle ve çalışma koşullarının düzeltilmesine yönelik, protesto gösterilerinde bulunduğundan bahsedilir.
Ne var ki, gerçekte 1857 tarihinde, New York’ta yaşanmış önemli bir grev kaydına rastlanmamaktadır. Yani böyle bir olayın kayıtlı belgesi yoktur!
Bu kabulün esasının, Fransız komünistlerinin 1857’de olduğu iddia olunan greve atıfta bulunarak, 50 yıl sonra 1907’de yapıldığı söylenen mitinge dayandığı görülür. Belgelenmemiş olmasından dolayı, her iki olayın da yaşanmamış olması olasılığı güçlü gözükmektedir.[1] [2]
Bu arada, uluslararası kadın hareketinin önemli figürü Klara Zetkin’in doğum gününün de 1857 yılı olması, konuya spekülatif bir yorum getirilmesine de sebep olmuştur. Bu yorum, 1933 yılında ölen Klara’nın anısına bir saygı anlamında, kadın mücadelesinde bir kilometre taşı olarak bu tarihin seçilmiş olabileceği yönündedir.
Uluslararası İşçiler Birliği anlamına gelen II. Enternasyonal'e katılan kadın delegelerin, işçi kadınların sorunlarıyla uğraştıkları görülür; Kadın delegelerden biri kongredeki aktif çalışmalarıyla dikkati çekmektedir. Alman Kadın İşçiler Birliği‘nin temsilcisi Klara Zetkin’dir. Klara, 1889 yılında Paris’te yapılan kongreye sunduğu Kadının Kurtuluşu İçin başlıklı raporda, salt kadın hakları savunuculuğu reddedilir ve sınıf mücadelesi temelinde kadınlar mücadeleye çağrılır.
17 Ağustos 1907’de Stuttgart’ta, Birinci Uluslararası Sosyalist........© T24
