menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sally Rooney, bir gecede nasıl terörist oldu?

45 0
yesterday

Diğer

Konuk Yazar

26 Ağustos 2025

Sally Rooney

20 Mart 2003 günü başlayan Irak işgalinden tam bir hafta önce, iki savaş karşıtı İngiliz protestocu dikenli telleri atlayarak Birleşik Krallık hava kuvvetlerine ait Fairford üssüne girmiş, Bağdat’I vurmaya hazırlanan B-52 uçaklarına bomba yüklemek için kullanılan römork ve destek araçlarının camlarını kırmış, fren kablolarını kesmişti. 10 bin sterlinlik zarara yol açan bu eylemin ardından üsse girmeye çalışan üç protestocu daha o hafta içerisinde yakalanmış, bir hafta sonra bu tür eylemlere ve İngiliz halkının Londra’nın en kalabalık gösterilerini düzenleyerek savaşa karşı çıkmasına rağmen B-52 bombardıman uçakları işgalin başlamasıyla yine de üstten havalanıp Bağdat’ı bombalamıştı. Askeri bir üsse girerek savaşı engellemek amacıyla askeri uçaklara zarar veren “Fairford Beşlisi” ise, mala zarar verme gibi suçlardan yargılanmış, hafif cezalar almıştı.

Jüri üyeleri beşli içerisinden beraat edenlerin “savaşı engelleme amacı” taşımalarından etkilenmiş ve bunu hafifletici bir sebep olarak değerlendirmişti. Zaten Fairford Beşlisi de bu yönde bir hukuki savunma hazırlamıştı. Fairford Beşlisi’ni özgürlüğüne kavuşturan bu başarılı savunmayı hazırlayanlar arasında halihazirda Irak’ın işgaline sert bir şekilde karşı çıkan, bu işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğunu kamuoyu önünde cesurca savunan genç bir insan hakları avukatı da bulunuyordu: 41 yaşındaki Keir Starmer.

Ne trajik ki bir zamanlar haksız bir savaşı engellemek için mala zarar verme suçunun işlenmesinin meşru olduğunu savunan ve Fairford Beşlisi’nin avukatlarından biri olan Keir Starmer, 21 sene sonra seçimleri kazanarak Birleşik Krallık başbakanı oldu ve liderliğindeki merkez sol İşçi Partisi hükümetinin ilk icraatlerinden biri Fairford Beşlisi’ne benzer eylemler yaparak İsrail’e yapılan siyasi ve askeri desteği protesto etmek amacıyla askeri uçaklara zarar veren “Palestinian Action” (Filistin Eylemi) grubunu terör örgütü ilan etmek oldu.

Starmer hükümetinin aldığı bu karar neticesinde, İsrail’e askeri destek veren fabrikalara zarar veren bir grup olan “Filistin Eylemi’ni destekliyorum” pankartı taşımak, bu gruba finansal destek sağlamak El-Kaide, İŞİD gibi örgütlere destek vermekle aynı derecede kabul ediliyor, bu tür pankartları taşıyan 80’li yaşlarındaki İngiliz vatandaşları sürüklenerek gözaltına alınıyor, haklarında terör suçlamalarından davalar açılıyor.

İngiltere tarihinde ilk kez insan hayatını tehlikeye sokmamış veya birisini öldürmemiş bir grup terör örgütü ilan edilirken, İşçi Partisi elitleri İsrail uğruna hem kendi tabanıyla hem de kendi hikayesiyle karşı karşıya geliyor.

“Filistin Eylemi” etrafında dönen bu hukuki tartışmanın çıkış noktası Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi meclis çoğunluğu tarafından kabul edilen 2000 tarihli Terrorism Act (Terör Yasası). Bu yasa, terör faaliyeti kapsamına giren eylemleri sadece insan hayatına kastetmek olarak tanımlamıyor. Yasanın “terör” tanımını yaptığı hükmüne göre, bir eylemin terör eylemi olarak kabul edilmesi için bir kişiye karşı şiddet kullanımı, mala ciddi zarar verme, bir kişinin hayatını tehlikeye atma, kamu düzenini, kamu sağlığını ve güvenliğini riske düşürme veya elektronik sistemleri sekteye uğratma gibi fiillerin işlenmesini veya işlenmesine yönelik tehdidi barındırması, bunun hükümeti veya uluslararası bir kurumu etkilemeye veya halkı sindirmeye yönelik olması ve bu eylem veya tehdidin siyasi, dini, ırksal veya ideolojik bir amacı olması gerekiyor. Yasanın kabulünden beri, terör tanımının mala zarar verme gibi unsurları taşıması eleştiriliyor, özellikle halkı korkutmaya ve sindirmeye yönelik bir amaçtan ziyade, halkın sinmesi ve korkmasına yönelik somut bir olgunun varlığının aranması, halkın terörize edilmemesi durumunda insan sağlığına veya cana zarar vermeyen eylemlerin “terör” tanımına alınmaması talep ediliyor.

Fakat bu talepler bugüne kadar çok büyük bir tartışmaya sebep olmamıştı. Zira Blair hükümetinden itibaren Birleşik Krallık, nadiren bu yasaya başvurmuş ve çoğunlukla herkesin üzerinde mutabık olduğu ve neredeyse tamamı sivillleri hedef alan örgütleri terör örgütü ilan etmişti. Yine aynı yasanın ikinci kısmının üçüncü maddesine göreyse, İçişleri Bakanı’nın bu tanıma uygun grupları “terör örgütü” listesine eklemeye yönelik bir yetkisi bulunuyor. Bu nedenle, aslında kimin bu listeye eklenip eklenmeyeceği de salt bir hukuki tartışma değil, aynı zamanda seçilmiş bir partili milletvekili olan bakanın hükümetin politikalarını dikkate alarak vereceği siyasi bir karar.

İngiltere sokaklarını karıştıran kararı ise temmuz başında İçişleri Bakanı Yvette Cooper verdi. Cooper için dönüm noktası Filistin Eylemi’nin 20 Haziran 2025 tarihinde Brize Norton hava üssüne girerek askeri uçaklara yakıt ikmali yapan iki Royal Air Force Airbus uçağına zarar vermesi oldu. Grup üyeleri, İngiltere’nin İsrail için Gazze’de gözetleme uçuşları yaptığını ve İsrail jetlerine yakıt ikmali yaptığı gerekçesiyle bu iki uçağın motorlarına kırmızı boya spreyleriyle zarar verdi. Hükümete göre verilen zararın miktarı 7 milyon Sterlin civarında. Her ne kadar saldırıyı yapanlar farklı suçlardan 14 yıla kadar hapis istemiyle yargılansa da bu süreç yeterli görülmedi ve bu saldırının ardından İçişleri Bakanı Cooper, Filistin Eylemi’nin terör örgütü listesine eklenmesi gerektiği kararına vardı ve bu kararını desteklemesi için Parlamento’ya önerge sundu. Gelen tepkiler üzerine kararını The Observer’daki makalesinde temellendiren Cooper’a göre, Filistin Eylemi hücre yapılanması modelini kullanan, önceki eylemlerinde birkaç kişiyi yaralamış olan ve şiddet eylemlerini kutlayan bir örgüt; Cooper makalesinde kendisine sunulan her türlü istihbarat raporunu paylaşamadığı için örgütün dışarıdan masum durduğunu belirtiyor, “benim bildiklerimi, gördüklerimi bilmiyorsunuz” diyor. Cooper’ı eleştirenler ise grubun hiçbir şiddet eylemini benimsemediğini, sadece mala zarar verme eylemlerini desteklediğini belirtiyor, Cooper’ı hükümeti yanıltmakla suçluyor.

Cooper’ın bu kararı hem Avam hem de Lordlar Kamarası tarafından........

© T24