Türkiye’nin yönetimi mi, konumu mu vazgeçilmez?
Diğer
24 Ağustos 2025
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan
Alanda ne olursa olsun, salonlar da ne kadar boş bırakılırsa bırakılsın Erdoğan’a ama özellikle Fidan’a da diplomaside halen dahi olağanüstü başarı atfeden, orada durmayıp ülkemizde seçmenin geniş kesiminin de “iktidarın dış politika, savunma ve güvenlikte” muhalefetten daha başarılı ve güvenilir bulduğunu ısrarla iddia eden ve kendilerine de yine halen “demokrat” payesi biçmekte ısrarla beis görmeyen kimi yazarlar ve uzmanlar var.
Bunlara göre Fidan’ın “profili ve performansı” bu izlenimin ya da eğilimin itici gücü. Üstelik, bunlara göre, Türkiye’nin nüfusunun yüzde 99’undan fazlası Müslüman olduğu halde anayasasında laiklik ilkesi yazılı dünyadaki bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda ülkelerden biri olması bizim ayırt edici niteliğimiz değil hatta olmamalı.
Yine bu düşüncede olanlara göre, NATO müttefikliği, Avrupa Konseyi kurucu üyeliği, Avrupa Birliği adaylığı gibi köşe taşlarıyla tescilli “kurumsal kimlik” göz ardı edilmeli, üzeri örtülmeli, saklanmalı. İki yüzyılı aşkın tarihsel yönelime sırt dönülmeli ve aksi yönde koşar adım ilerlenmeli. Bu kişilere kalsa Atatürk Lozan’da ve Montrö’de teslim bayrağını çekmiş; halbuki şimdi Fidan neredeyse “dretnot diplomasisi” yürütüyor.
Bunlar, ayna karşısında silâh talimi yapan şu ergen kabadayı özentilerini andırıyor. Çok taraflı, iki taraflı müzakere nasıl yürütülür; diplomatik konuşma ve davranış kodları nelerdir gibi sorulara verecek yanıtları, bu tür konularda deneyimleri, birikimleri sıfır. Bu alanda bir nevi eksiklik kompleksi yaşıyorlar. Bağırmanın, dayılanmanın zayıflara, aklı kıtlara özgü olduğunu bilmeden bu tür davranışı üstün ve özgüvenli ikna yeteneği sanıyorlar. Gel gör ki örnek olarak bu şanlı (!) dönemde S-400 veya Akkuyu benzeri gollerin ne nasıl yenildiğini ne nasıl çıkarılacağını açıklayabiliyorlar.
Yine bunlar, yere göğe sığdıramadıkları Hakan Fidan’ı örneğin neden Batı başkentlerinde pek göremediğimizi izah edemezler. Resmi ziyaretlerin nasıl planlandığını da hiç bilmediklerinden o küresel Batı başkentlerine gidildiğinde programın bir yerine ya parlamentoda ya bir üniversitede ya bir STK’da bir konuşma konulduğunu veya en azından önde gelen medya mensuplarıyla bir yuvarlak masa toplantısı düzenlendiğini de bilmezler. Var mı bugüne dek Fidan’ı böyle bir ortamda gören? O zaman hani nerede CHP’nin yaklaşımında eksik olduğu ileri sürülen özgüven?
Fidan’ın her gelişmeye “operasyon çekiliyor, kim bize/bana operasyon çekiyor” sığlığında yaklaşması bu kafalarca “istihbaratçılık”; üniversite diplomasını ya da denklik belgesini ibrazda bu denli sıkışması “İsrail’in oyunu” sanılır. Kulağa hoş gelen slogan niteliğindeki “stratejik özerklik”, “değerli (doğrusu “görkemli”) yalnızlık”,“istikrarlaştırıcı güç” gibi dönem dönem Batı dillerinden çeviriyle “doktrin” adı altında dolaşıma sokulan propaganda söylemlerine derinlik ve değer atfedilir.
Erdoğan’ın 15 senedir hava kuvvetlerini uçaksız bırakmasını konuşamazlar; İngiltere’nin ittirmesiyle güç belâ F-35’le kıyas kabul etmeyecek Eurofighter edinilmesi yoluna girilebilmesini başarı (!) hanesine yazarlar. Macron’un Ukrayna’ya asker ararken, Alaska’da masada olmayan Erdoğan’ı araması bunların gözünde onu “cihan lideri” yapar. Erdoğan’ın “Eyyy…” nidalarıyla meydan okuyup, küçümsediği ve hatta hakaretamiz ifadelerde bulunduğu sayısız ülke liderini, bir süre sonra sarayında görkemli törenlerle ağırlayarak sergilediği tutarsızlıkları hatırlamazlar dahi.
Erdoğan ve Fidan dün “ak” dediklerine bugün “kara” dese bu davranış “devlet aklı” olur. Vaşington’da Trump’ın karşısına oturmamak “kendini ezdirmemek”........
© T24
