menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Canlı konser müziklerinin büyüsü

14 37
05.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

05 Ekim 2025

Sene 1977 ya da 78. Kaliforniya Üniversitesinin Santa Barbara kampüsünde siyaset bilimi asistanı ve doktora öğrencisiyim. Tezim bir türlü bitmek bilmiyor. Birbirini etkileyen bir sürü faktör var ve ben öğrencilerime tavsiye ettiğim şeyin tersini yapıp dağıldıkça dağılıyorum.

Deprese olduğum bir sırada dinlediğim okul radyosundan inanılmaz bir gitar solosunun ve blues ritminin sesi yükseldi. Radyodaki genç öğrenci İrlandalı gitarist Rory Gallagher'in okulumuzda bir konser vereceğini ve kaçırmamamız gerektiğini söyledi.

Konser günü dünya işlerini dünyalılara bırakıp herkesten önce konsere gittim. Yerim çok önde olduğu için bu genç adamın kendi bestesi blues rock'ları gitarında nasıl çaldığını, vücut dilini ve yüz ifadesini çok iyi izleyebildim. Rory bir gitar virtiözüydü. İzleyicilerden enerji alıyor ve gitar çalarken kendinden geçiyordu. Melody Maker dergisi 1972'de Rory Gallagher'i en iyi gitarist seçmiş.

Konserden çıktığım zaman lazer odaklı bambaşka biriydim, üstelik yeni arkadaşlar edinmiştim. Rory Gallagher'in bana verdiği gazla bir değil, beş tez bitirebilirdim.

Lütfen Rory'nin ve diğer İrlandalıların müziklerini içeren İrlandalıları niçin severim yazımı okuyun.

Canlı konserler müziğin en saf ve en coşkulu halinin deneyimlendiği anları yaratır. Stüdyo kayıtlarının teknik mükemmelliğine rağmen canlı icralar insanın kalbine dokunan samimiyeti, anlık hataları, doğaçlamaları ve seyirciyle kurulan bağı içerir.

Bir sanatçıyı sahnede izlemek bir müzik dinleme deneyiminin yanı sıra sosyal bir okazyondur, ortak bir topluluk ritüelidir. Aynı zevkleri paylaşmak insanları birleştiren belki de en başat faktördür. Bu yüzden canlı konserler müziğin ve toplum yaşamının en değerli formlarından biridir.

Canlı konserler müzisyen ile dinleyici arasında ve dinleyicilerin kendi aralarında kurulan görünmez bir bağdır.

Seyirciyle kurulan etkileşim, şarkı sözlerine eşlik etme ritüeli ve binlerce kişinin aynı duygularda buluşmasının yarattığı kolektif enerji kayıtlardan dinlerken asla deneyimleyemeyeceğimiz büyülü anlardır.

Canlı performansta sanatçının nefesi, teri, heyecanı hissedilir. Dinleyici, bir kaydın steril yapısından uzak ve yüz yüze yaşanan bir anın parçası olur.

Pek çok müzisyen sahnede şarkılarını farklı yorumlar. Sololar uzar, ritimler değişir, bazen beklenmedik sürprizlerle yeni bir ruh katılır. Şarkıların farklı düzenlemelerle sunulması, doğaçlama pasajlar ve müzisyenlerin enstrümanlarındaki ustalıklarını sergilemeleri her konseri tekilleştirir ve o ana özel kılar.

Bazı konserler müzik tarihine damga vurur. Woodstock (1969) gibi etkinlikler sadece müziği değil, bir kuşağın ruhunu yansıtır.

Santana: Soul Sacrifice (Woodstock), 1969

Müzik tarihinin dönüm noktalarından biri olan Woodstock Festivali'nde 16 Ağustos 1969 gecesi henüz 22 yaşındaki Carlos Santana ve grubunun sergilediği Soul Sacrifice performansı gerçekten unutulmazdır.

Carlos o gece sahneye çıktığı zaman kimse Latin ritimleriyle yoğrulmuş bu psikedelik rock'ın müzik tarihine geçeceğini tahmin edemezdi. Santana o gün sahneye çıktığında izleyicilerin çoğu bu ismi ilk defa duyuyordu. Daha bir plak bile çıkarmamışlardı.

Davulda 20 yaşındaki Michael Shrieve'in sergilediği olağanüstü teknik, perküsyonda Chepito Areas ve Gregg Rolie'nin orgundan yükselen melodilerle birleşince ortaya bir trans hali çıktı. Bongo, konga ve davulların birleşimi sanki kalabalığın kalp atışlarını hızlandıran dev bir ritim makinesi gibi çalışıyordu.

Soul Sacrifice bir arayışın, özverinin ve ruhun arınma ritüelinin müzikal temsiliydi. Santana'nın gitarından dökülen duygusal yoğunluklu her nota adeta bir çileyi ifade eder gibiydi.

İzleyiciler ve müzisyenler arasında mistik bir bağ kurulmuş, herkes müziğin büyüsüne kapılmış, adeta hipnotize olmuştu. O gün sahnede yaşanan enerji patlaması yalnızca izleyicilerin değil, bir kuşağın kolektif belleğine kazındı.

Woodstock konserine kardeşiyle beraber giden ve ballandırarak anlatan akıllı avukat arkadaşım Peter Felchlin'e ve eşi güzel Marva'ya İstanbul'dan sevgilerimi gönderiyorum.

Queen: Bohemian Rhapsody (Rock Montreal), 1981

Queen'in bu çok özel ve değişik parçasını bir gün arabayla eve giderken radyodan duyduğumu, hemen yolun kenarına çektiğimi, müziğin sesini açtıp şarkının hakkını verdiğimi hatırlıyorum.

Bismillah sözcüğünü defalarca tekrarlamaları bana bu Batı kültürünün sınırlarında dolaşan grubun hidayete erip Müslüman mı olduğunu sorgulattı. Tabii Freddie Mercury Pakistan asıllıydı ama açıkçası dindarlıkla fazla işi olmayan birine benziyordu.

Bugün bana Queen'in Bohemian Rhapsody'nin müzik türünü sorsanız inanın iyi bir cevap veremem. Çünkü bu parça hem rock hem balat hem de bir operadır. Bir hikayedir, bir trajedidir, bir duygu fırtınası ve bir deneysel sanat eseridir. Bir şarkıya sığdırılmış epik bir destandır.

Çalgı eşliği olmayan birkaç katmanlı koro "Bu gerçek hayat mı? Yoksa sadece bir fantezi mi?" dizeleriyle başlar ve bize alışılmadık bir yolculuğa çıkacağımızın sinyalini verir.

İkinci bölüm bir........

© T24