Kadınlar Günü’nün öyküsü
Diğer
08 Mart 2025
İnsanlık tarihi boyunca kadınlara yaşatılan eşitsizliklerin ve dayatılan adaletsizliklerin boyutları günümüzde belli coğrafyalarda nispeten azalsa da dünyanın çok yerinde kadınları ilkel anlayışlara karşı mücadele ve dayatmalara karşı direnme bekliyor.
Bırakın çok eski çağları, yakın yıllara kadar kadınların her işte çalışması, oy kullanması hatta pantolon giymesi bile yasaktı. 1969 yılında, Charlotte Reid Amerikan Kongresi oturumuna pantolonlu olarak katılınca, pantolon yasağı fiilen çiğnenmiş ve mecburen yasal değişim gerekmiş. Hatırlarsanız biz de CHP Milletvekili Şafak Pavey'in Meclis’te yaptığı konuşma ile gündeme gelen kadınlar için pantolon yasağı 2013 yılında yürürlüğe giren kanunla ortadan kalktı.
Eski Roma’da bir kız çocuğu köle ya da özgür bir anneden de doğmuş olsa toplumsal anlamda sınırları belli olan bir çerçevede yaşamını sürdürmüş; imparatoriçe, rahibe, tanrıça, dükkân sahibi, ebe, kız, eş ve anne olabilmiş ama kamusal yaşamda herhangi bir rol üstlenememiş.
Roma'nın yazılı ve yazılı olmayan kurallarına göre ideal kadın, kocasına ve çocuklarına iyi bakan, kendi kumaşını dokuyan, evinin-ailesinin tüm işlerini üstlenen bir rolde görülmüş; bu forma uymayan kadınlar genellikle dışlanmış. Hatta Antik Roma tarihinin büyük bölümünde, kadınların kendi isimlerine sahip olma hakları bile olmamış, genellikle babalarının aile isminin dişil versiyonunu kullanmışlar. Birden fazla kız çocuğa sahip aileler kızlarının isimlerini “major – minör – tertia” gibi son eklerle tanımlamışlar.
Orta Çağ boyunca, zengin ya da yoksul kadınların en önemli rolü anne olmak ve çocuk doğurmak olarak devam etmiş; kadınların toplumdaki rolü genellikle İncil'de yazılanlarla karşılaştırılmış. Bu da onları itaatkâr ve ezilmiş olarak yaşamaya zorlamış.
Orta Çağ boyunca kadınlar ikinci sınıf vatandaş olarak görülmüş, ihtiyaçları her zaman dolaylı yollardan gündeme gelmiş. Kararlar onlar adına erkekler tarafından alınmış, hayatları erkekler tarafından belirlenmiş.
Denilebilir ki son derece karanlık yılları içinde barındıran Orta Çağ’da kadınlar gün yüzü görmemiş, köle gibi çalıştırılmış, yüz binlercesi yakılmış, işkence görmüş, dışlanmış.
18. Yüzyılla beraber artan üretimin ve her alana yansıyan buluşlar çağının açtığı farklı pencereler sayesinde oluşan iş gücü gereksinimine kadınların da dahil olması eşitsizlikleri azaltmamış, makineleşmeye başlayan iş ortamının adaletsiz çalışma koşulları kadınlara da dayatılmış.
Artık evde anne ve eş olan kadını fabrika işçiliği de bekliyormuş.
Makineleşmenin ve seri üretimin Avrupa’nın çok ülkesini sardığı bu yıllarda ezilen kadınların sesi yavaş yavaş çıkmaya başlamış, 19. yüzyılın ortalarında beliren işçi hareketlerinde kadınlar da yer almış.
Yok denecek kadar az olan eğitim imkânı içinde seçme-seçilme hakları olmasa da ve ilkel şartlarda doğum yapma ile istismara açık sağlıksız ortamlarda yaşam sürdürmek gibi nedenlerden dolayı erkeklerden çok daha düşük bir yaşam süresine sahip olsalar da kadınların hak arayan sesleri belirgin hale gelmeye başlamış.
Kadınlar arasında giderek artan endişeli tartışmalar 1848 yılında Elizabeth Cady Stanton ve Lucretia Mott tarafından Amerika’da kadın hakları için düzenlenen ilk ulusal kongrede yüzlerce kişinin bir araya gelmesiyle filizlenmiş. Kadın hakları mücadelesine zemin oluşturacak bu kongrede “erkekler ve kadınlar eşit yaratılmıştır" ana fikri çerçevesinde kadınlar için medeni, sosyal ve siyasal haklar talep edilmiş.
8 Mart 1857 tarihinde, New York şehrinde, kadın tekstil işçilerinin haksız ve erkeklerle eşit olmayan çalışma koşullarını protesto etmek için yürüyüş yapması kadınların düzenlediği ilk grevlerden biri olarak tarihe geçmiş; daha kısa çalışma saatleri ile eşit ve makul ücret talep edilmiş.
Yine bir 8 Mart günü ve yine New York........
© T24
