İklime uyumun adı yok: Karbonsuzlaşma ve yoksullaşmayı birlikte ele almalıyız!
Diğer
22 Ekim 2025
Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi kapsamında New York’ta konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin yakında resmen açıklanması beklenen yeni iklim taahhütlerini duyurdu. Erdoğan, Ulusal Katkı Beyanı’nda tüm sektörlerin ve sera gazlarının dikkate alındığını belirterek, 2035 yılına kadar 466 milyon ton emisyon azaltımı hedeflendiğini söyledi.
Ancak Türkiye’nin yeni hedefi, mutlak azaltım yerine ‘‘artıştan azaltım’’ anlamına geldiği gerekçesiyle iklim uzmanları ve sivil toplum kuruluşları tarafından eleştirildi. İklim değişikliğinin etkilerine uyum konusundaki eksikliklere uzun süredir dikkat çeken Dr. Nuran Talu’ya göre ise iklim taahhütlerindeki en önemli eksiklik, etkilere uyum eylemlerinin yetersizliği ve vizyonsuzluğu.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının büyük ölçüde ekonomik performansa odaklandığını belirten Talu, iklim krizine iş dünyası ve ticaret odaklı bakmanın bedelini, toplumun ve doğanın ödediğini söylüyor: ‘‘Halk, sokaktaki insan, iklim krizinin olumsuz etkilerine maruz kalınca ne olacak? Oluyor da zaten. Bu mesele, kocaman bir soru işaret olarak bırakıldı.’’ Talu’ya göre Türkiye’nin öncelikle iklim değişikliğinden en çok etkilenen toplum kesimlerini belirlemesi ve risk profillerini çıkarması gerekiyor.
Uyum konusunun yalnızca halk sağlığı ile ilişkilendirilmesinin de yetersiz olduğunu vurgulayan Talu; yoksulluk, geçim sıkıntısı, engellilik ve zorunlu göç gibi sosyal eşitsizlikleri artıran diğer faktörlerin de ihmal edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Süregelen piyasa odaklı politikaların, sel, kuraklık, orman yangını gibi afetlere karşı yoksul kesimleri daha savunmasız bıraktığını ifade eden Talu, ‘‘Karbonsuzlaşma ve yoksullaşmayı beraber ele alamazsak, hiçbir yere varamayız,’’ diyor.
1992’de Rio’da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) masaya kondu. Bu belgeyi, bu alanın anayasası olarak kabul edebiliriz; devamlılığı vardır. Küresel ısınmanın nedeni olarak küresel ölçekte doğa tahribine işaret eder. Ancak bugün artık iklim değişikliğinin farklı sorunlarıyla karşılaşmaya başladık ve mesele yalnızca doğa koruma sorunu olmaktan çıktı.
1997’de, gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını sınırlandıran Kyoto Protokolü yapıldı. Ardından 2015’te, küresel ısınmanın en fazla 2°C ile sınırlandırılması hedefini koyan ve ülkelerin bundan yola çıkarak kendi hedeflerini belirlemelerini öngören Paris Anlaşması masaya kondu. Türkiye bu anlaşmaya 2021’de taraf oldu.
Dr. Nuran Talu’nun iklim değişikliği ile mücadelede Türkiye’nin taahhütleri hakkındaki değerlendirmelerini aşağıda paylaşıyoruz:
‘‘Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında, insanı ve doğayı odaklayan bir iklim mücadelesinden ziyade sera gazı emisyonlarının, ekonomik rekabete kurban gitmeden, ilgili sektörlerin güçlenmesine odaklanılarak azaltılması üzerine bir konuşma izledik. Bu anlamda İklim Kanunu’nun bir özeti gibiydi. Üstelik iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama konusuna yine değinilmedi.
25 Temmuz’da iki askerimiz hipertermiden şehit oldu. Adli tıp raporu, ‘uzun süreli güneş altında kalmaya bağlı,’ dedi. Temmuz ve Ağustos’ta Türkiye’nin bütün illeri, aşırı sıcak hava olaylarına şahit oldu. Bu, bütün dünyanın konuştuğu bir konu: Askerler ne yapacak? Açık havada çalışan trafik polisleri, inşaat işçileri ne yapacak? Dış mekanda çalışanların iklim krizi nedeniyle aşırı hava olaylarından etkilenmelerini ve risk faktörlerini, dünya epeydir çalışıyor.
Biz iklim değişikliği konusunda sadece iş dünyasına, Avrupa’ya ihraç ettiğimiz ürünlere, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na odaklanırken, insanları ve doğayı kaybetmeye devam ediyoruz. Bunun sebebi de iklim değişikliğinin etkilerine uyum konusunu yeterince anlamamamız.’’
Ulusal Katkı Beyanı, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelenin bir parçası olarak sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve iklime dayanıklılığı yönelik verdikleri taahhütlerdir. Bu belgeler, Paris Anlaşması’na taraf ülkelerin, bu anlaşmayla belirlenen küresel hedeflere ulaşmak için gereken politikalarını ve tedbirlerini içerir, iklim taahhütlerini özetler.
III. İkinci Ulusal Katkı Beyanı (2025 / Resmi beyan bekleniyor)
‘‘Türkiye 2015’te Paris Anlaşması masaya konmadan altı ay önce, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı. Bu dönemde birçok ülke gibi Türkiye de azaltım paniğindeydi ve 2030 yılında, referans senaryoya göre sera gazı emisyonlarını !’e kadar azaltmayı taahhüt etti.
Fakat bu belgenin uyum bacağı tamamen eksikti. Bu, önemli bir sorun: Halk, sokaktaki insan, iklim krizinin olumsuz etkilerine maruz kalınca ne olacak? Bu, kocaman bir soru işaret olarak bırakıldı. Oysa Paris Anlaşması’nın ruhunda yalnızca emisyonların azaltılması yoktur. Özellikle 7. maddede, iklim değişikliğinin etkilerine uyum gerekliliği getirilir.’’
‘‘Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede hangi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel