menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Besteci, piyanist, prodüktör Kaan Bulak İstanbul-Berlin hattındaki yaratıcı yolculuğu anlattı: Genellikle kendi zaman ve boyutumda yaşıyorum

11 1
27.07.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

27 Temmuz 2025

Fotoğraf: Udo Siegfriedt

Berlin merkezli besteci, piyanist ve prodüktör Kaan Bulak, müziği bir düşünme biçimi olarak ele alıyor. 1991 yılında Aachen’de doğan, çocukluğunu İstanbul’da geçiren ve eğitimine Stuttgart'ta devam eden Kaan, erken yaşta piyano ile tanıştı. SAE Berlin’de ses mühendisliği eğitimi aldıktan sonra, Berlin Sanat Üniversitesi’nde kompozisyon ve ses çalışmaları üzerine yüksek lisans yaparak disiplinlerarası bir müzikal kimlik inşa etti.

Bugün, kendi kurduğu ses-mekân odaklı müzik ve sanat platformu Feral Note ile Berlin’de üretmeye devam eden Bulak; elektroakustik eserlerden oda müziğine, opera projelerinden opera projelerinden görselli dijital projelere kadar geniş bir yelpazede işler üretiyor. Berliner Philharmonie, Elbphilharmonie, Verbier Festivali ve Berlinale gibi prestijli sahnelerde yer alan sanatçının işlerinde hem zamansızlık hem de teknolojik derinlik hissediliyor. Aynı zamanda ses teknolojileri alanında danışmanlık yapıyor, 360° hoparlör sistemleri tasarlıyor ve dünyaca ünlü sanatçılarla iş birlikleri yürütüyor.

Kaan’ın katmanlı bestelerinde bir karıncanın ayak seslerini, dans eden bir insanın boynundan aşağı inen ter damlasını, bir çocuğun son kalp atışını, bir aşkın başlayışını ve bir mevsimin bitişini, bir şehrin boyut değiştirişini hissetmek mümkün.

Kaan Bulak ile müzikle zaman algısı arasındaki ilişkiyi, sesin sınırlarını zorlayan deneysel üretimlerini ve İstanbul-Berlin hattındaki yaratıcı yolculuğunu konuştuk.

Sohbeti okurken dinlemek iyi olur, derseniz buradan Kaan’ın çalışmalarını dinleyebilirsiniz. Sohbetin tamamına dijital dergi Rast’ın web adresinden ya da Instagram hesabından ulaşabilirsiniz. Bu sohbet, Rast Magazine’in Longines Spirit Zulu Time modelinden ilham alan “Orada Saat Kaç?” serisi kapsamında gerçekleştirilmiştir.

- Şu an bu soruları cevaplarken bulunduğun şehirde saat kaç?

Berlin’deyim, saat 18:11 CET.

- Ne kadar süredir Berlin’de yaşıyorsun?

Berlin’e 2012’de taşındım. 2023-24 arası, Paris’te Cité des Arts sanatçısı olarak yaşadım ve Berlin’e döndüm. Sanırım bir gün tekrar Paris’te yaşayabilirim. Arada sırada İstanbul’a gidip hedefsiz bir şekilde tek başıma gezinmek çok ilham veriyor, orada da tekrar bir süre yaşamak istiyorum.

- Almanya’nın bürokratik süreçleri her zaman çok zorlayıcıdır. Hâlâ zorlandığın oluyor mu, yoksa alıştın mı?

Gülüp geçmeyi, ona göre planlamayı öğrendim zamanla. Kültür siyasetinde aktifim ve Mayıs 2025’ten beri Müzisyenler Sendikasının başkanıyım (Tonkünstlerverband Berlin). Oradaki genel kurul toplantılarındaki bürokrasi ve formlu konuşmalar başta akıl almaz geliyordu, ancak ona da zamanla alıştım. Almanya’da sadece sokakta protesto ve sosyal medya paylaşımıyla hiçbir şey değişmiyor, bürokrasiyle çalışmayı öğrenmeden işe yarar aktivizm olmuyor. Siyasi çevrelerdeki karmaşık yasal konuşmaları anlayıp, o seviyede tartışmalara katılmayı öğrenmem gerekti. Berlin’in yeni kültür yasasının danışmanlarından biri olarak o masada oturmanın ne kadar önemli olduğunu her toplantıda kendime hatırlatıyorum. Sanat özgürlüğünün ve sanatçıların kuruluşlara karşı güçlü duruşunun durmadan altını çizmem gerekiyor.

- Tüm bu işlerin içinde bir günün nasıl geçiyor?

2012’de bir gün bu cümleyi kuracağıma inanmazdım ama erken kalkmayı ve sabah serin havadaki sessizliği sever oldum. Öğlene kadar kimseyle konuşmuyorum, bu şekilde müziğin kendine has dünyasına sadık kalabiliyorum. Sanki konuşunca kelimeleri dizerek zaman akımının durdurulmazlığına teslim oluyorum, ama cümle kurmadıkça müziğin içgüdüsel boyutunda kalabiliyorum. Bir ritüel gibi demlediğim filtre kahvemin akan damlalarını dinliyorum ve kahvemle kitap okuyorum. Bu şekilde birçok felsefe, fenomenoloji, sanat tarihi ve geometri kitabı okudum, ama artık kurgu romanlardan da ilham alıyorum. Okuma aklımı uyandırıyor ve bir noktadan sonra yazmaya başlıyorum - yaşadığım bir olayı, yeni bir eserin konseptini ya da yazdığım kitap veya libretto için birkaç paragraf yazıyorum. Günüme makro seviyesinden bir bakışla başlıyorum ve gün ilerledikçe detaylara inip daha mikroskopik çalışıyorum. Örneğin sadece dalgalı bir çizgi olarak not ettiğim eser fikrini ilerleyen saatlerde armoni ve ritmiyle notaya döküyorum. Piyano başında birkaç saat doğaçlama ve sahnede çalmayı planlamadığım barok ve klasik eserlerle geçiyor. Doğaçlamalarımı dijital kaydederek........

© T24