Kalp, sentez ve piyasa...
Diğer
15 Haziran 2025
Efsunsaz Demo Kaydı Anısı, 2011
Sevgili okur! Bugün bir konuda görüşünüze başvurmak istiyorum.
Yaratıcı bir müzisyen, yani besteci neye göre üretir? Neye göre üretmelidir?
A) Kalbinin sesini dinler. İçinden geleni, yani kendisini tatmin edeni üretir.
B) Ona en çok para ve ün kazandıracak şeyleri üretir.
C) Ülkesinin, insanlığın veya seçtiği herhangi bir grubun yararına üretir.
D) Başka seçenek geliyor mu aklınıza?
Tanıdığınız sanatçıları, özellikle kendi bestelerini yapıp icra edenleri aklınıza getirin. Sizce hangi motivasyonla üretmişler, üretiyorlar?
Yaratıcı sanatçı çoğu durumda yukarıdaki şıklardan A ve B'nin bir karışımına göre üretir. Bazen bu A C olur, A B C olabilir. Ancak hiçbir geçim kaygısı olmayan veya parayı ikinci bir meslekten kazanan sanatçının sadece A'ya göre üretme lüksü vardır. Böyleleri nadirdir, olanların çoğu müzik alanında amatördür. Sadece B veya sadece C için müzik yapan yoktur. A'sız olmaz. Çünkü herhangi bir insanı müziğe sokan, müziği bir uğraş olarak seçtiren şey A seçeneğidir. Kimse para kazanmak için veya birilerine faydalı olmak için müzik öğrenmeye başlamaz. Herkes müziği sevdiği için, müzikle kendi içinden gelenleri ifade etmek istediği için müzik öğrenmeye başlar, sevdiği müzik türünü öğrenmeye girişir. Ondan sonra dilerse öğrendiklerini B veya C seçeneklerinin hizmetine sunabilir. Bunu yaparken de A'dan kopmaz.
Hani, zevk sahibi müzikseverler olarak beğenmediğimiz popüler müziğin vasat ama ünlü isimleri var ya? Hani, büyük emektar ustalar geçim sıkıntısı çekerken bunlar paraya para demiyor ya? O sanatçıların boş zamanlarında Wagner falan dinlediğini sanmıyorum. Her ne kadar para odaklı bir müzik piyasasının yıldızları konumunda olsalar da, onlar da içlerinden gelen müziği üretiyorlar, çünkü yapmayı tek bildikleri ve sevdikleri müzik o -gerçi yıllar önce bir barda Tanju Okan'la tanışan bir piyanist arkadaşımın anlattığına göre Tanju Okan'ın ciddi bir klasik müzik kültürü varmış, severmiş, dinlermiş, pop dinlemezmiş, kendi kayıtlarını dinlemezmiş; ama onu "vasat popçu" sınıfına sokmuyorum, kaliteli hafif müzik sınıfına sokuyorum. Şu yazımda da belirttiğim gibi, müziğin kalitesi türüne bağlı değildir. -
Tabii, evini geçindirmek için piyasada sevmediği müzikler icra eden müzisyenler vardır (B). Ancak onlar iş harici zamanlarda ruhlarını arındırmak için sevdikleri müzikleri dinler ve üretirler (A).
Bundan 300 küsür yıl önce Bach hayran olduğu bestecileri inceledi, onların tarzlarını içselleştirdi, tüm öğrendiklerinden bugün "Bach" dediğimiz senteze vardı ve bu pusulanın doğrultusunda yarattı, üretti. Onun içinden gelen müziği yaptığını söylemeye gerek yok, zira müziği bugün bile bizim içimize işliyor. Öte yandan para kazanmak ve kreş açmaya yetecek kadar yaptığı çocuğu -yazık değil mi o kadıncağıza(!)- beslemek zorundaydı. İş buldu, çalıştı. Ağırlıklı olarak kilise için yazdı ama başka işler de yaptı. Para için beste yapmak onun kalbinden taşan müziği yaratmasına engel değildi.
Mozart da aynı yolu izledi; yaşadığı zamanda ve yaşadığı coğrafyada bilinebilen en kaliteli müzikleri inceleyerek kendini geliştirdi ve kalbinin sesini notalara dökmeye koyuldu. Onun döneminde Avrupa'da gelinebilecek en iyi konum saray besteciliğiydi. O da saray için yazdı. Ama sonra bağımsız bir sanatçı olma yoluna girdi.
Her iki besteci de ister istemez belli bir kurum çatısı altında beste yaparken işverenin beklentilerine göre bazı şeyleri şekillendirdiler; zaman zaman işverenin getirdiği kısıtlamalardan hoşnutsuzluk duydular. Ancak işverenin dayatmaları veya hayat koşulları asla onların müzikal tarzını değiştirmeye varacak düzeyde değildi. Zira o dönemlerde bilinen başka müzik türü, başka bir tarz yoktu! Herkes aynı stilde beste yapıyordu. Başka müzikler, kültürü doğru dürüst bilinemeyen, kolay kolay temas edilemeyen uzak diyarlardaydı. Dolayısıyla stil/tür/janr/ekol bakımından saray için beste yapan Mozart ne idiyse, halk konserleri için beste yapan Mozart da o. Bach'ın dinî müziği neyse, seküler müziği de o. Arada farklar var ama, atla deve değil.
Mozart'a "makamsal müzik yaz!" deseniz yazamazdı, çünkü makam müziğini tanımıyordu. Memleketinde hasbelkader bir miktar dinleme fırsatını yakaladığı bizim mehter marşlarımızdan kaptığı kadarıyla zaman zaman mehter müziğini taklit etti ama bu çok sınırlı bir malzemeyle ortaya konmuş çok sınırlı bir etki. Mozart'tan bir Dede Efendi çıkmazdı! Bunun için İstanbul'a gidip, Dede'nin dergahında veya Enderûn'da dirsek çürütmesi gerekirdi.
Derken sanayi devrimi geldi. Dünyada yolculuk yapmak giderek kolaylaştı. Kitle iletişim araçları giderek gelişti ve herkes herkesin kültürünü tanıyabilir halde geldi. "Dünya küçüldü". Bu süreç devam ettikçe........
© T24
