menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir 100. Yıl Marşı’nın öyküsü

12 7
26.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

26 Ekim 2025

Provadan...

2023 yılı başlarında Bilkent’ten eski sınıf arkadaşım piyanist Ayşe Kaptan Aykal beni aradı. “Cumhuriyetimizin 100. yılı okulumuzda da en iyi şekilde kutlansın istiyoruz” dedi. Ayşe Bilkent’ten mezun olalı yıllar olmuştu; bildiğim kadarıyla yönetimde görevli değildi ama bir grup eski mezunla birlikte yönetimi yoklamayı ve bir 100. yıl konseri için öneride bulunmayı düşünüyordu. Bu etkinlik için bir eser besteler miyim, diye sordu.

Böyle bir eser bestelemeye zaman yaratabileceğimi sanmıyordum, başka şeyler vardı planlarımda. Yanlış anlaşılmasın, ülkesini seven, millî marşları -kaliteli yazılmış ve kaliteli icra edilmiş olanları- da seven bir insanım. Doğrudan 29 Ekim 2023’e yönelik olmasa da halihazırda yazılmış millî temalı marşlarım vardı. Yeni bir eser yazmak yerine elimdekilerden birini, “Atatürk’ün Mirası”nı gönderdim Ayşe’ye; dilerse değerlendirmek üzere.

Aradan aylar geçti. Yaz geldi. Memlekette bir sürü müzisyen “100. Yıl Marşı” adı altında bir şeyler besteleyip yayınlamaya koyuldu. Özellikle medyatik bir isminki çok tartışıldı. Uzun süre ilgilenmedim. Sonra dayanamadım, YouTube’a girip dinledim. “Bu olmamış” dedim. Dinlemeye devam ettim: “100. yıl marşı” diye arama yapınca karşıma çıkan bir sürü parçayı dayanabildiğim yerlerine kadar dinledim. Kimisi “marş” değil, şarkı niteliği taşıyordu; kimisine “aferin; kendi çapında iyi niyetli bir şeyler yapmaya çalışmış ama daha 10 fırın ekmek yemesi lazım” dedim; kimisi içinse “keşke sanal alemde bile yer işgal etmese” diye düşündüm.

Olması gerektiğine inandığım nitelikte bir marş çıksaydı karşıma onu desteklerdim, işime, gücüme dönerdim. Ancak 2023’ü yarıladığımız halde halen ortada böyle bir eser göremeyince bunu üzerime almayı bir ödev bildim.

Nasıl olmalı?

İstiklal Marşı ne zaman yazıldı, bilir misiniz? Kurtuluş Savaşı’mız devam ederken. Vatan tehlikedeyken, işgal altındayken, kurtuluşun henüz garantisi yokken. Bu nedenle “Korkma!” diye başlar, cesaret verir, “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar” gibi dizelerle o sırada devam etmekte olan -ve gelecekte de olabilecek olan- karanlık duruma işaret eder, “Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın” gibi dizelerle büyük fedakarlıklar gerektiren bir göreve çağırır, “Doğacaktır sana va’dettiği günler Hak’kın” gibi dizelerle ümit verir, kurtuluş vaat eder.

Türkiye şu anda da büyük bir millî mücadelenin içinde. Detaylarını hepiniz biliyorsunuz. 100 yıl önce düşman dışarıdan gelmişti. Bu sefer bir tümör gibi bizi içeriden kemiriyor.

Dolayısıyla, 100. yılın, yani bugünün marşı da aynı İstiklal Marşı gibi içinde bulunduğumuz durumu göz ardı etmemeli. Durumu marşın sözlerinde detaylandırmaya gerek yok; ancak onu Mehmet Akif’in yaptığı gibi inceden değinerek ve umuda yönlendiren bir dille ele almak gerek. Tabii ki millî onura ve bilince........

© T24