menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sanat nesnesini aktive ederek uzamsal bir alana çeken Franz Erhard Walther’den heykelin yapısökümü

9 1
08.03.2025

Diğer

08 Mart 2025

Alman Sanatçı Franz Erhard Walther, sanatsal yaklaşımının temelini attığı ilk yapıtından adını alan “Heykel Olma Teşebbüsü” ile Arter’de. Sergi küratörlüğünü üstlenen Selen Ansen, sanatçının 60 yılı aşkın geçmişini, kronolojik bir dizgeyle değil, birbiriyle ilişkisi bağlamında sergi alanına taşımış.

1960 sonrası çağdaş sanatın öncülerinden biri olan Walther’in önemi, kendi dönemi içerisinde, geleneksel kabulleri reddederek sanat nesnesini formsuz, tamamlanmayan bir heykel olarak ilan etmesinde yatar. Sanat nesneleri onları taşıyan bedenler tarafından aktive olur. Beden, heykelini taşıyan bir kaide, ya da heykelin bir parçası olarak mimari alana taşınır. Hareketle değişen statüsünün yanı sıra heykeli tamamlayan ve aynı zamanda taşıyıcısı olan beden, sanatının yeni malzemesidir. Gerçek bir mekânda ve zaman aralığında gerçekleşen aktivasyonda mekân ve zaman malzemelerine dahil olur.

Walther bu formülasyonu ile nesne, beden, mekân ve zamanı bütünün parçaları olarak yapıtlarının malzemelerine dönüştürürken aynı zamanda somutlaştırır. Bu düşünme biçimiyle sanatçı, geleneksel heykel algısını bozarak yeniden inşa eder. Bu nedenle eylem formu performanstan ayrılır.

Sergide sanatçıyı dinlerken aklıma Arjantinli-İtalyan sanatçı Lucio Fontana’nın gelmesi boşuna değildi. Tuvallerinde açtığı kesiklerle resmin geleneksel iki boyutlu zemin algısını bozan sanatçı, geleneksel yüzey anlayışını radikal bir şekilde sorgular. Spatialism (Uzamsal Sanat) akımının kurucusu olan Fontana, sanatın yalnızca iki boyutlu bir yüzeyde değil, uzamda da var olması gerektiğini savunuyordu.

Fontana'nın tuvallerini yırtması, resmin yüzeyini delerek onu geleneksel iki boyutlu olmaktan çıkarıp, üçüncü boyuta açmak anlamına geliyordu. Bu yarıklar, resmin sınırlarını aşarak gerçek mekâna taşınmasını sağlayan fiziksel boşluklardır. Sanatçı Rönesans’tan beri süregelen yanılsama anlayışına karşı çıkarak, sanatın yalnızca bir temsil değil, fiziksel bir varlık olduğunu vurgular.

Fontana, sanatın sadece durağan bir nesne değil, zaman ve mekân içinde gelişen bir süreç olması gerektiğine inanıyordu. Yarıklar, hareketin izlerini taşır; tuvalin kesilme anı bir performansın parçasıdır ve izleyiciye bu........

© T24