Zor zamanlarda yaşamak
Diğer
02 Kasım 2025
Gün ışığı azalıyor, doğanın sesi de öyle.
Ve bilmişlik bilgiyi gölgelerken, bilgelik giderek soluklaşan bir imge, duyulmayan bir fısıltı olup siliniyor.
Gerçekliği yaratan kavramlar illüzyon artık, illüzyonlar kendi kavramlarını türeterek bilindik gerçeği deviriyor.
Belli ki tanıdık bildik her şeyin yerle yeksan olması gerekiyor ya da gerekmediği halde öyle oluyor.
Belli ki bu geçiş yine tanıdık, bildik şeylere tutunulmazsa atlatılamayacak.
Böyle zamanlarda da ben yine tanışıklığım olan mikroplara, içimdeki boşluklara dolan doğaya, müziğe, kitaplara tutunuyorum.
Yeni müzik keşfimse bana geçişin kaçınılmazlığını hatta çoktan başladığını iyice kavratıyor.
Spotify adlı dijital uygulama, sabah uyanır uyanmaz kokusuna ve damağımdaki tadına müptela olduğum kahve gibi yaşamımın bir parçası artık.
Dinlediğim müziklere göre de yeni öneri listeleri hazırlıyor.
Harika bir grup keşfettiğimi düşünüyorum; Let Babylon Burn, “Reggae”söylüyorlar.
Büyük bir heyecanla listelerime kaydediyorum.
Ama gerçek bir grubun olmadığını, yüzü olmayan, anonimleştirilmiş bir sanatçı ve onu yapay zekâ ile destekleyen hayalet bir grup olduğunu anladığımda, yeni yaşam biçimimiz belirene kadar en iyi ihtimal hayaletler mezarlığında dolaştığımızı bir kez daha ürpererek duyumsuyorum.
Hayalet olduğu için yüzünü hiç göremeyeceğim, konserlerine gidemeyeceğim yalnızca Ankara’daki rutin sabahlarımda, giderek katlanılmaz olan trafik keşmekeşinin içinde, parmaklarımla direksiyona dokunarak ritim tutacağım.
Sessizliğin Yankıları, “Echos in the Silence” adlı şarkıları hem en sevdiğim şarkı hem canlılığımızı yitirerek dönüştüğümüz hayaletler mezarlığına müthiş bir serzeniş.
Zaten “Burn Babylon”un, Bob Marley aracılığıyla dünyaya yayılan Reggae müziğinin vazgeçilmez bir cümlesi ve sosyopolitik bir hareketin temel felsefesi olduğu anlaşılıyor.
Bu müziğin “Hayaletler Mezarlığında” yankılanıp durması bu nedenle olmalı.
Mikroplara gelince onlar zaten biyolojik varlığımız ve canlılığın sürdürüldüğü ortaklıklar hakkındaki esin perilerim.
Beyinleri yok, tek hücreleri var ama bu basitliğe tezat çok kompleks davranışları var.
Bazılarının evrenleri bizim bedenlerimiz.
Bedenlerimizde bulunan mikropların kendi aralarında konuştuklarını, neredeyse stratejik paylaşımlar yapan topluluklar, takımlar oluşturduklarını biliyoruz artık.
Bir bilim insanın -Bonnie Bassler,Moleküler Mikrobiyoloji,Princeton, USA- mikroplarla ilişkili heyecan verici kariyeriyle ilişkili söyleşisini dinliyorum.
Mikropların kolları bacakları olmasa da ürettikleri kimyasalların sinyalleri aracılığıyla gereksinimlerine nasıl eriştiklerini, canlılığı sürdürürken ki akılcı becerilerini anlatıyor.
“Ne bulsalar, arsenik, zehir dahil, yiyor ve hepsini........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon