menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pazartesi Yazıları | Tarih bilmeden Papa’ya atarlanmak

46 8
monday

Diğer

01 Aralık 2025

Papa 14. Leo İznik’te 1700 yıllık Birinci İznik Konsili ayinini yönetti

Bir hafta boyunca Papa okuduk ve izledik. Hem sosyal medyada hem gazete ve televizyonlarda…

Sosyal medya pek tabii ki komplo teorisinden geçilmedi. “Ekümenik” haftanın kelimesi olarak her türlü komplonun ya başına ya sonuna eklendi.

Tüm bunlar yaşanırken kimse çıkıp da Batı ve Doğu Hristiyanlığının niye iki ayrı mezhebe dönüştüğünü, Ortodoks ve Katolik ayrımının nasıl oluştuğunu anlatmadı.

Bizim Din Kültürü ve Ahlak derslerimizde de böyle bilgilere rastlayamazsınız.

Sanki ezkaza biri Katolikliği öğrenirse koşarak din değiştirecekmiş gibi İslamiyet dışındaki dinlerin tarihinden bahsedildiğini hiç duymazsınız.

Gelin, ben biraz anlatmaya çalışayım. Zira oradaki ayrımı anlamadan “Bunlar İznik’te ayin yaparak dünyayı ele geçirmeye çalışıyor” gibi iddialara tepki vermek de mümkün olmuyor.

Aslında ayrışmanın en temelinde Hristiyanlığın “teslis” inancı yatıyor.

Yani Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlemesinin tarih boyunca farklı din adamları tarafından farklı şekillerde yorumlanması.

Şüphesiz bunun da arkasında teolojiyi aşan siyasi ve ekonomik sebepler var ama o artık ancak bir kitapta anlatılabilecek bir tartışma.

Biz teolojiyle devam edelim.

Hz. İsa sonrası İznik Konsili’ne gidilen süreçte Hristiyanlığın yorumlarındaki farklılaşma Tanrı ve Oğul arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor.

Burada öne çıkan bir isim var: İskenderiyeli Arius. MS 250’lerde doğduğu tahmin edilen Libyalı Hristiyan bir din adamı olan Arius, Tanrı’nın varlığının İsa’dan, yani Oğul’dan önceye dayandığını dolayısıyla ezeli ve ebedi olduğunu söylüyor. Buna karşın Arius’un teolojisine göre Oğul ise Tanrı tarafından sonradan yaratılmış, dolayısıyla ebedi olsa da ezeli olmayan bir varlık.

Arius’un “Vaktiyle Oğul yoktu” şeklinde özetlenen kabulünü sapkınlık olarak niteleyen ve bugünkü anlamda Teslis inancını savunan grubun başını ise bir başka İskenderiyeli din adamı Athanasius çekiyor. İskenderiye episkoposu Alexander’ın yardımcısı olan Athanasius ustasıyla birlikte Arius’un öğretilerine şiddetli biçimde karşı çıkıyor.

Onların ortaya koyduğu teolojiye göreyse Oğul, Baba’yla aynı özden geliyor ve tıpkı Baba gibi o da öncesi olmayan, ezeli bir varlık.

İşte İznik Konsili MS 325’te toplandığında Anadolu, Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası’ndan 300 kadar Hristiyan din âlimi (maiyetleriyle beraber 2 bine yakın kişi toplanıyor ki o dönem için büyük bir rakam) bir ayı aşkın bir süre temel olarak İsa Mesih ile Tanrı arasındaki bu ilişkiyi tartışıyor.

Tartışmadan galip ayrılan Athanasius’un grubu oluyor ve Hristiyanlığın temel ilkeleri belirlenerek bir tür “din birliği” sağlanıyor. İznik Konsili’nin sonuçları daha sonra iki büyük konsille (İstanbul 381 ve Efes 431) kayıt altına alınıyor ve bir anlamda “resmileşiyor.”

Lakin bu teolojik tartışma burada kalmıyor. Yani aslında Doğu ve Batı kiliselerinin teolojik ayrışmasının temeli teslis inancının yorumları arasındaki farklardan oluşuyor.

Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı diye ikiye ayrılırken (MS 395) kiliseler de hızla farklılaşmaya başlıyor. Dolayısıyla aslında İznik Konsili fiiliyatta ayrışmayı ortadan kaldırmayı başaramıyor.

Ayrışma iki coğrafyanın farklı dillerle din eğitimine devam etmesiyle giderek büyüyor. Batı Hristiyanlığı Latince üzerine bir eğitim inşa ederken Doğu’da çoğunlukla Yunan dili kullanılıyor.

Ayrıca İznik’te Tanrı-Oğul ilişkisi üzerinde anlaşma sağlanmasına karşın ilerleyen yıllarda Kutsal Ruh’un kaynağı konusunda yüzyıllar sürecek bir başka tartışma başlıyor. Hristiyan teolojisinde “Filioque” diye bilinen bu ayrışma 6. yüzyıldan itibaren iyice su üstüne çıkıyor. Nitekim Katolik-Ortodoks ayrışmasının resmiyet kazandığı 1054 yılında da -siyasi ve ekonomik nedenlerin yanı sıra- “filioque” belirleyici oluyor.

“Filioque” Latincede “Ve Oğuldan” anlamına geliyor. Kutsal Ruh’un sadece Baba’dan değil, Baba “ve........

© T24